12//japonya

17.3K 1.6K 1.1K
                                    

Günlerdir bölüm yazmaya çalışıyorum ama asla içimden gelmiyor, bir şeyler yazıp silmekten parmak eklemlerim ağrımaya başladı. Sonunda bi şeyler yazabildim ama hiç içime sinmedi.

Şimdiden uyarıyorum, geçiş bölümü bu. Çok garip gelebilir, saçma bulabilirsiniz, yazmak için yazmışsın diyebilirsiniz; hakkınız var. Benim bile içime sinmemişken sizden beğenmenizi bekleyemem ama umarım sizin içinize sinen bir bölüm olmuştur.

İyi okumalar!

susuluvtata💜




Kasvetli ve boğucu havanın tam ortasında, kemikli parmaklarımın arasında tuttuğum sigaramı içerken etrafımda akıp giden hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi hissediyor; böyle hissetmeyi seviyordum. Benim zamanım donmuşken etrafımdaki zaman yavaşlamıştı ve sanki böyle olması kaçırdığım zamanı yakalama fırsatım olduğunu gösteriyordu ama yoktu. Benim yüzümden kaçırdığım o zamanların telafisi yoktu ve biten sigaram çöpü boylarken çoktan ikincisini yakmıştım.

Orada durup saatlerce sigara içebilir, kendimi zihnen her şeyden sıfırlayabilirdim ama telefonuma gelen bildirimlerin haddi hesabı yoktu. Sigaramdan son kez bir nefes alıp cebimdeki titreyen telefonumu çıkardım. İş yerinden, annemden, Hoseok'tan hatta Jimin'den gelen çağrılar ve mesajlar vardı ama en çok beklediğim kişiden yoktu. Aramıza mesafe koyan kişi ben olmama rağmen hâlâ en ufak bir etkileşim için bekliyor olmam ne kadar aciz olduğumu gösteriyordu. Tüm bildirimleri temizleyip Hoseok'u aradım.

"Jeongguk?" Üçüncü çalışta açmıştı, telefonu.

"Efendim hyung?"

"O kadar arayıp mesaj attım sana, neredeydin?" Ses tonu endişeliydi.

Yerdeki taşları tekmeleyerek ilerlerken nerede olduğumu bilmiyordum. Ruhen hiçbir yerdeydim sanki. "Dalmışım, hyung. Şimdi gördüm aramalarını ve hemen döndüm sana."

"Anladım." Hattın iki ucu da derin bir sessizliğe büründü. Sormak istediğim soru dilimin ucuna kadar geliyor ama sese bürünmek konusunda tereddüt ediyordu. Dudaklarımdan ses dahi olamayacak birkaç nefes firar etti.

Hoseok ne sormak istediğimi anlamıştı. "Taehyung iyi, Jeongguk. Bizim yanımızdayken neşeli ve sürekli gülüyor ama..."

"Ama?"

"Jimin, onun bazı geceler ağladığını söyledi."

Yürümeyi kestim. Sanki bilmiyordum böyle olacağını. Ben böyle haldeyken, ben, yetişkin olduğunu iddia eden ben bu haldeyken, henüz on altı yaşında olan o çocuk mu iyi olacaktı? Jeon Jeongguk, ne bekliyordun ki?

"Taehyung, senden hiç bahsetmiyor bize. Biz bahsettiğimiz zaman da konuya ortak oluyor ama sanırım daha kötü her şey. Jimin daima onunla olduğu için her şeyi biliyor. Ben de ondan öğreniyorum çoğu şeyi." Bir şeyler söylemem için susmuştu belli ki ama ne söyleyebilirdim ki? Ben bir aptalım. Devam etti. " O gece aranızda ne geçti bilmiyorum. Yoongi dahi senin dönmeni istiyorsa kötü bir şeyler olmuş olamaz. Dinle, Gguk. Kedi insanların kızışma dönemi -"

"Şimdi kapatmalıyım hyung, seni sonra ararım."

Hoseok'un itirazlarını duymadan telefonu kapatmış ve olduğum yere çökmüştüm. Gelip geçen bana garip bakışlar atan insanlar umrumda değildi. O geceye gitmiştim, zihnen. Taehyung'un ilk kızışmasına girdiği o gece, onu Namjoon ve Yoongi ile gönderdikten sonra kendimden iğrenmiştim. Soğuk suyun altında saatlerce durmuş ve bunu nasıl yapabildiğimi sormuştum kendime. Yoongi'yi haklı çıkarmama ramak kalması da canımı yakmıştı. Kendime olan güvenim yerle bir olurken zihnimde susturamadığım ses gittikçe daha yüksek sesle bana sesleniyor ve şöyle diyordu: Taehyung'a zarar verecektin.

meow, darlin | taekook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin