•otuz bir•

1.6K 171 36
                                    

Berk'le birlikte her zamanki gibi bahçedeki bankta otururken biraz ilerdeki masada oturan Atalay ve arkadaşlarını görmemle suratım düştü.

Bu sabah kantinde söyledikleri bir türlü aklımdan çıkmıyordu.

Beni çirkin buluyordu. Saçlarımı, çillerimi, gülüşümü itici buluyordu. Benim yaptığım her hareket ona batıyordu. Benden nefret ediyordu.

Bu nasıl bir adaletti? Yıllardır sevdiğim çocuk, kimseden nefret etmediği kadar benden nefret ediyordu. Neden? Ne yapmıştım ben ona?

Atalayların masasına doğru ilerleyen Tuğçe'yi görünce bakışlarım Berk'e kaydı. Berk sanki umursamıyormuşçasına bakışlarını o masadan başka bir yere çevirdi.

Elimi Berk'in koluna koyup merakla ona baktığımda kafasını bana çevirip gülümsedi.

"Ne var?" dedi sırıtarak. Ama bu sırıtış sahteydi, biliyordum.

"Ne olduğunu biliyorsun." dedim. "İtiraf etsen ölmezsin, merak etme." dediğimde sırıtışı kayboldu.

"İtiraf edecek bir şey yok." dedi net bir ses tonuyla. "Bu konuyu konuşmak istemiyorum."

Bakışlarımı tekrar Tuğçe'ye çevirdim. Atalay'ın yanına oturmuş, elini Atalay'ın beline sarmıştı. Atalay da kolunu Tuğçe'nin omzuna atmış, gayet mutluydu.

Mutlulardı. Sevgili bile değillerdi ama o kadar yakınlardı ki içime dolan kıskançlığa engel olamadım.

Ben onu bu kudar severken, o nasıl benden bu kadar nefret edebilirdi?

Mesela benim de saçlarım Tuğçe'ninki gibi kahverengi olsa, daha az nefret eder miydi benden? Veya çillerim olmasaydı, daha mı az çirkin olurdum onun gözünde?

Ama hayır. O beni yine de sevmezdi.

Atalayların masasından yüksek bir kahkaha gelince bu düşüncelerden sıyrılıp Berk'e çevirdim bakışlarımı.

Gözlerini dikmiş onları izliyordu. Yumruğunu sıkmış, bakışları keskindi.

"Kıskanıyorsun." dedim kendimden emin bir ses tonuyla.

Ağır ağır kafasını bana çevirdi. "Ben mi? Kimi? Tuğçe'yi mi? Hah!"

"Onlar sadece yakın arkadaş. Aralarında hiçbir şey yok." dedim Berk'i rahatlaltmak isteyerek.

"Umrumda değil." dedi umursamazca. "Tuğçe istediğiyle birlikte olabilir, ben buna karışamam."

"Berk..." diye başlamıştım ki iyice bana dönerek sözümü kesti.

"Rüya." dedi sertçe. "Bir dönem Tuğçe'den hoşlanıyordum, evet. Bu muydu duymak istediğin? Ama o beni hiçbir zaman sevmedi ve sevmeyecek."

Şaşkınlıkla ağzım aralandı. "Berk..."

"Eskiden içim parçalanırdı ben onun gözlerine bile bakamazken başkaları onun elini tutuyor diye. Ama sonra bir şeyi anladım Rüya. Ben ne kadar üzülürsem üzüleyim, Tuğçe bunu görmüyor. Benim Tuğçe'yi sevmem onun için hiçbir şey ifade etmiyor. Bana karşılık vermeyecek. Ben de yoluma baktım, içime gömdüm, umutlarımı kestim. Anlıyor musun Rüya? İmkansız şeylerin peşinde koşmak yalnızca seni tüketir."

"Berk..." dedim afallamış bir şekilde.

Bunca şeyi nasıl içinde biriktirmişti yıllardır? Hala Tuğçe'den hoşlandığının farkındaydım ama bu kadarını tahmin edememiştim hiç.

"Hiçbir şey söylemene gerek yok." dedi arkasına yaslanırken. "Bazen sen söylemeyi ne kadar istersen iste, bazı şeylerin söylenmemesi gerekir. Belki de sen de artık sana değersiz biriymişsin gibi davrananlarla konuşmak için bu kadar çabalamayı bırakmalısın."

Belki de haklıydı. Atalay benden nefret ederken onu bu denli sevmem aptallıktı belki de.

Belki ben de sevgimi Berk gibi içime gömüp devam etmeliydim hayatıma. Belki öyle daha mutlu olurdum.

***
Sizce Rüya'nın bu söyledikleri mantıklı mı?

'Berk'in içinden ne çıktı öyle yav?' diyenler?

Bu bölümü sevdiniz miiii?? Umarım sevmişsinizdir! Bir dahaki bölüm de bu şekilde olacak ama sonra mesajlaşmaya geri döneceğiz.

Sizi öbüyorum bebeks! MUAHH❤️

Pıtırcık || TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin