"Gözleri sürekli gözlerindeyse sana olan merakındandır; ama gözlerini senden kaçırıyorsa, o gözlerde sana ait olan bir şey vardır." -Dostoyevski
*
"Herkes buradaysa gidebiliriz." dedi elinde yoklama listesini tutan Taner hoca. "Bu grubun gözetmeni ben olacağım. Bir sorun olursa benimle ya da Burcu hocayla görüşebilirsiniz."
Taner hoca ne zaman ve nerede molalar vereceğimizi anlattıktan sonra kulaklığımı takıp arkama yaslandım ve bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim.
Atalay hareket ettikçe kolu koluma değdiğinden kalbim boğazımda atıyordu resmen. En son bu kadar yakınımda oturduğu zaman aklıma gelince bu anının ağırlığıyla içim ezildi.
Müzik odasında yan yana oturuyorduk. Kollarımız birbirine yaslı bir şekilde, ellerini ellerimin üstüne koymuş piyano çalıyorduk. 3 yıl sonra ilk defa ona sarılmış, saçlarını okşamıştım. 3 yıl sonra ilk defa, ona bu denli yaklaşmıştım.
Ve şimdi yine yanıbaşımdaydı işte. 6 saat boyunca, yanıbaşımda olacaktı.
Atalay habire kıpırdanıp durduğundan düşünmeden edemedim: Onun yanında oturmamdan rahatsız mı olduğu için mi kıpırdanıp duruyordu? Sonuçta kim hoşlanmadığı biriyle 6 saat oturmak isterdi ki?
Çok garip geliyordu birbirimizle konuşmuyor oluşumuz. 3 yıl önce olsa, onunla bu durumda olabileceğim asla aklıma gelmezdi. Onu kaybetmekten korkuyordum, evet. Fakat hiçbir zaman onu gerçekten de kaybedebileceğimi düşünmemiştim.
İnsanın en yakını, nasıl bir anda böylesine yabancılaşabilirdi ki? Sanki hiç birbirimizi tanımamış, hiç birbirimizin gözlerinin içine bakıp gülümsememiş, hiç sarılmamışız gibi nasıl nefretle bakabiliyorduk birbirimize?
Birbirini çok iyi tanıyan, iki yabancıydık sadece.
Aslında birbirimizi artık tanıyor sayılmazdık bile. 3 yılda o kadar çok şey değişmişti ki... Atalay'ın arkadaş çevresi değişmişti, bense resme olan yeteneğimi keşfetmiştim. Atalay'ın bundan hiç haberi olmadığı gibi, benim de onun hakkında bilmediğim pek çok şey olduğuna emindim.
Yılların değiştirdiği şeylere rağmen değişmeden kalan tek şey benim ona olan sevgimdi belki de.
Atalay kıpırdandığında bakışlarım ona döndü. Benim yanına oturmamdan rahatsız mı olmuştu? Eh, ben de pek rahat sayılmazdım fakat ikimizin sebepleri birbirinden çok farklıydı.
Ben rahatsızdım, çünkü kolunun koluma teması bile midemdeki kelebekleri harekete geçirmeye yetiyordu. Oysa o, sevmediği biriyle oturmak zorunda kaldığı için rahatsızdı eminim ki.Atalay'ın kolu tekrar benimkine temas ettiğinde midemin heyecandan altüst olduğunu hissetmemle birlikte daha fazla dayanamayıp bakışlarımı Atalay'a çevirdim. Gözlerini kapatmış, uyuyabilmek için pozisyon almaya çalışıyordu ve bunu yaparken de durmadan koluma çarpıyordu.
Öyle şapşal görünüyordu ki hafifçe tebessüm edip kafamı tekrar camdan dışarı çevirdim. Otobüs hareket etmeye başlamıştı.
Cam kenarında yapılan yolculukları oldum olası sevmiştim. Müzik eşliğinde akıp giden yolu seyretmek büyük bir huzur veriyordu bana.
Fakat Atalay öyle değildi. Önceden ne zaman cam kenarında otursa hep başı döner, midesi bulanırdı.
"Kaptan bizi bir şarkılasana be!" diye bağıran kişiye baygın baygın baktım. Çoğunluk da onaylar şekilde sesler çıkarınca müzik sesi yükseldi.Çalan şarkıyı biliyordum. River Flows in You çalıyordu, Atalay'la müzik odasındayken çaldığımız şarkıydı bu. Her gece kulaklığımı takıp bu şarkının anısına tutunmuştum ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pıtırcık || Texting
Humor❗️Bu bir utangaç kız-havalı oğlan hikayesi değildir❗️ Alışılagelmişin dışında, farklı bir kurgu sizleri bekliyor! Onlar birbirlerini tanıyor, yıllardır ezeli düşmanlar. Ama arada çok büyük bir sır var. Haydi gelin birlikte öğrenelim! - Pıtırcık: Anl...