BURADA ÖLMEYE HİÇ NİYETİM YOK!

152 82 17
                                    

Yerde ölü bir beden vardı. ''Henry.'' diye seslenen Brood'a döndüm. Kolumdan tutup bana ayağını gösterdi. Sol tarafımda beliren Elly bana kırmızı bir kurdele uzatarak ''Bu senin Henry.'' dedi. O kadın, benim canımdan çok sevdiğim bir kıza dönüştü birden bire; yeşil gözleri Lauren'in koyu kahve gözlerine, hafif aşağıda duran elmacık kemikleri ise gözlerinin neredeyse hemen altına çıkıverdi. Sağ koluma ufak bir yumruk atan Troy'u gördüm, ne yapıyordu bu çocuk? Biz kavga etmemiş miydik? Sonra bana bir şeyler söylemeye çalışan babama döndüm.

''Uyan.'' Nefes nefese kalmış babamın yüzü o canilerin yüzünü andırıyordu. ''Henry uyan!'' dedi. Bu sefer o canileri andıran sesini yükselterek tekrarladı ''Henry, uyan!''

Bir anda etraftaki o insanlar kayboldu. O karanlık atmosfer, yerini aydınlık bir odanın içine bıraktı. Babam bana tepeden bakmış, hastane duvarlarına asılan fotoğraflarda hemşirelerin o çok ünlü el hareketini yaptığı sus işareti ile ''Şşş, Hadi. Gidiyoruz.'' diye fısıldadı. 

Bir elimle ağrısı henüz dinmemiş başımı tuttum, sonra babamın yüzüne iyice odaklandım ve ardından diğer elime bakarak, daha yeni Elly'nin bana verdiği kırmızı kurdeleyi aradım. Ama yoktu. Ayağa kalkarken zeminden destek aldım. Herkes bir araya toplanmıştı. O çocuk da ayaklanmıştı, kolunda bir bez parçası vardı. 

''Peki o dönüşecek mi?'' Halsiz tavırlarıyla yere bakan o çocuğu gösterdim. Kapının önüne çektiğimiz rafı tutan babam önce saatine baktı, ardından kafasını kaldırıp çocuğa baktı. Kafasını bir sağa bir sola salladı ''Hayır.'' 

''Dışarıda bizi neyin beklediğini bilmiyoruz?'' dedi Brood.

Rafı kenara çekmeye çalışan babam ''Burada kalamayız, daha güvenli bir yere gitmemiz gerekiyor.'' diyerek eliyle bana işaret etti. Yanına gelip rafı sıkıca tuttum. Sonra arkamı dönüp  Elly'e ''O iyi mi?'' diyerek Brood'un yırtık kıyafetle sarılmış kırık ayağını gösterdim. 

''Ben iyiyim, sorun yok.'' diyerek kendinden emin bir şekilde cevapladı ak saçlı o adam. Rafın tekerlerinden gelen gıcırtı sesi kesilince, bir eliyle bize dur işareti yaparak kulağını demir kapıya dayayıp, arkasında bizi bekleyen bir sürpriz var mı diye dinlemeye koyuldu babam. 

''Dışarısı sessiz gibi.'' Kapının kolunu tutup temkinli bir şekilde çevirmeden önce bize dönüp kısık sesle ''Adrian, sen Henry ile kal. Ben Stefan'a destek olacağım. Lucas, önden sen gidiyorsun, mümkünse silah kullanma, dikkatleri üstümüze çekmek istemeyiz, hadi gidelim.'' dedikten sonra elindeki bıçağı bana uzattı. ''Bunun sende kalmasını istiyorum.'' Kahverengi saplı bıçağı alıp sağ elimle iyice kavradım.

Demek adı Lucas'dı. Bana eski sınıfımdan oval çerçeveli gözlüğüyle dalga geçtikleri Lucas'ı hatırlattı. 

Kapıyı açan babam bir sağına bir soluna baktı, sonra eliyle bize gelmemiz için işaret etti. Elly tam yanımda duruyordu, ilk Lucas çıktı kapıdan, sonra da Elly ve ben. Hava kararmıştı, sadece sokak lambalarının ışıkları içeriye yansıyordu. Biraz ilerleyip üzerinde gofretlerin olduğu rafın sağ tarafına geçti Lucas. Sol tarafta yerde yatan, sırtını duvara yaslamış birini gördüm. Karanlıkta pek belli olmuyordu, babama dönüp elimle işaret ettim. Kahverengi kot ceketinin iç cebinden çıkardığı telefonun fenerini yaktı ve işaret ettiğim yere doğru tuttu. O psikopatlardan bir tanesi uyuyor gibiydi. Elly ''Sus'' işareti yaparak ilerlememi söyledi. Süpermarketin kapısına doğru sakince ilerlerken parçalanmış camların krem rengi botlarımla bütünleşen seslerini işitiyordum ki daha yeni gördüğüm psikopatın sesi ile yürümeyi bıraktım. Sol omzumun arkasından babama baktığımda ilerlemem için işaret ettiğini gördüm. Sağa sola yıkılmış raflar, yere dökülmüş teneke kutuları ve daha fazlası vardı. Nefesimi tutarak ve daha temkinli adımlarla babamın işaretine uydum. Lucas, bir elinde altıpatlarıyla hafif aralanmış olan, camları parçalanıp yere düşmüş kapıyı sessizce açtı, sonra kafasını dışarı çıkarıp sağına ve soluna baktı, kapıdan çıktıktan sonra bize doğru döndü ve gelmemiz için işaret ettikten sonra sol tarafa geçip eğildi ve çıkmamızı bekledi... Dışarıda çürümüş et ve kan kokusu vardı. Hatta bazı yerlerde dışkı kokuları burnuma çarpıyordu. Sokak lambalarının aydınlatmayı başardığı caddenin sol tarafında hızlı adımlarla kimi cesetler, kimi paramparça olmuş evcil köpeklerin bedenlerine temas etmeden yürümeye çalışıyorduk. Sonra o psikopatlardan bir tanesinin sesini duyar gibi oldum. Korku ile arkamı döndüm, ama tek gördüğüm babam, Brood ve üzerine belli belirsiz ışıkların yansıdığı sağda solda yatan birkaç ölü bedendi. 

THE NONETHELESSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin