SANA ÇOK İHTİYACIM VAR

101 53 0
                                    

"İyi hissetmiyorum." Tıkırtı sesleri geliyordu.
"Üst katları kontrol ettiniz mi?" Alby konuşuyordu.
"Sorun yok gibi." dediğini duyuyordum Derek'in.
"Uyan." dedi Emma. Gözlerim yarı açık gruba bakıyordum.
"İyi misin?" dedi Agatha.
Pek iyi olduğum söylenemezdi. Ama sanırım yürüyebilirdim.
"İdare eder." dedim uyuşuk halimle.
Nick etrafta görünmüyordu. Troy köşede bir yerde elindeki tabancasını temizliyordu. "Umarım kullanmak zorunda kalmamışsındır." dedi Frank.
"Birkaç sefer." dedi gülerek.
Ayaklanmıştım, dizimin ağrısı hafiften geçmiş gibiydi. Pantolonumu sıyırdım ve dizimdeki morluğu gördüm. Birkaç adım atmaya çalıştım. İyi kötü yürüyordum.

"Hazırlanalım." Dedi Lucas. Birkaç dakikada herkes hazırlığını yapmıştı. Sırt çantamdaki fotoğrafı çıkarıp baktım. Ne güzel bir anı, diye içimden geçirmiştim. Çerçevenin camında kendi yansımamı gördüm. Saçlarım çok dağınıktı. Yüzümdeki yara izi de kısmen belli oluyordu. Arkamdan yaklaşan Lucas'ın yansımasını gördüm.
"Düşlediğim en güzel anılardan biriydi." Gülümsedim, söylediği şey kalpte hafiften bir burukluk oluşturmuyor değildi. "Nick nerede?" diye sordum. "Birkaç yere bakınmaya gitmişlerdi, birazdan burada..." Sözünü daha bitirmeden merdivenlerden ayak sesleri gelmeye başladı. "İşte, sanırım geldiler." diye söze girdi Emma. Siyah saçlarının arkasına gizlenen yorgun bir yüz ifadesiyle karşılaştım. Agatha da en az bizim kadar acı çekmişti. "Evet millet. Çıkış yolumuz hazır. Toparlanın." dedi Nick.
"Herkes tamam." dedi Frank.

"Troy?" dedi Alby.
"Ne zaman harekete geçiyoruz?" diye cevapladı. "Şimdi." dedi Nick'in arkadaşı. O çocuğun ismini hala bilmiyorduk. Harekete geçen grup merdivenleri çıkmaya başladı. Ben de onlara ayak uyduruyordum. Dizim yürürken pek ağrımıyordu, sadece merdiven çıkarken biraz sızlıyordu o kadar. Hava aydınlıktı, aynı zamanda da sıcak. Bir kasap dükkanında olduğumuz kesindi. Etrafa saçılmış etlerin çürük kokuları burnumu inletirken mide bulantısına karşı koymak çok zordu. Arada bir midesi kalkan Emma'nın tiksindiği şeylerden birisi de yerde yatan cesetler olmalıydı, çünkü onlara her baktığında gözlerini kaçırıyor ve elinin tersiyle ağzını tutuyordu. Yerdeki kırık camların üstünde yürüdüğümüz için çıtırtı sesleri rahatlıkla duyuluyordu. Frank caddeyi kontrol etti. Etrafta onların olduğunu hissedebiliyordum ve havada uçan bir helikopter sanırım etrafı kolaçan ediyordu. Nick yavaşça dışarı çıktı. Biz de ardından çıkmaya başladık. Herkes tek sıra halinde Nick'i takip ediyordu. Şehir çok sessizdi, sanki büyük bir tufan bu koskoca şehri yutup kusmuş gibiydi.

Amacımız bir araba bulmaktı, çalışan bir araba. Gündelik hayatın aksine içinde anahtarı olan bir araba bulmak kolaydı ama yine gündelik hayatın aksine sağlam bir araba bulmak oldukça zordu.

"Caddelerde böyle ilerleyemeyiz, çok tehlikeli." dedi Agatha.

"Başka bir çaremizin olduğunu sanmıyorum." diyerek arkasını dönmeden cevapladı Nick.

Herkes tetikteydi. Elime aldığım altıpatlar ve yaralı dizimle gruba ayak uyduruyordum. Troy'un da elinde bir tabancası vardı. Lucas ise yanımdan hiç ayrılmıyor, sanki beni koruma içgüdüsüyle etrafa bakınıyordu. En ufak bir seste ya da işarette sol eliyle beni arkasına almaya çalışıyordu. Emma hemen arkamdaydı, Alby de Frank ile beraber yürüyordu. En arkada Agatha vardı ve Derek da Alby'nin hemen arkasındaydı.

Caddelerin bu kadar sessiz olması bana hiç normal gelmiyordu. Her an önümüze o canilerden çıkabilirdi. Eğer öyle bir şey olursa kendimi nasıl koruyabilirdim ki. Kafamda yavaşça kuruyordum. Zihnimi sinsice ele geçiriyordu o kan ve vahşet dolu sahneler. Grup bir an durdu. Nick, arkadaşına bir şeyler fısıldıyordu. O da bir arkasındakine derken resmen kulaktan kulağa oynuyorduk. Sıra bana gelmişti sanırım.

THE NONETHELESSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin