MASKE

113 55 0
                                    

Babamın ölümünden tam bir hafta geçmişti. Lise hayatından tamamen farklı olarak hastanenin yemekhane bölümünde oturmuş çorbamı kaşıklıyordum. Pilavımı önceden bitirmiştim ve yarım kalmış ekmeğim hala masada duruyordu. Etrafı dikizliyordum. Kaşıkların seslerine karışan kalabalığın sesi, kulaklarımı tırmalamıyordu çünkü gayet geniş bir alandaydık ama bulunduğum durumda canımı sıkan başka bir bahane olarak kendini gösteriyordu. Birden kalabalığın o iğrenç sesini kesen başka iğrenç bir ses kulaklarımızı çınlattı. Ses, duvarların köşelerine monte edilmiş duyuru megafonlarından geliyordu. ''Herkese afiyet olsun. Umarım güzel günler geçiriyorsunuzdur. Size bir iyi bir de kötü haberim var, önce kötü haberi vermek istiyorum. Yiyeceğimiz tükeniyor, kışa kadar dayanamayacağını söylemek zorundayım. İyi haber ise şu;  çevre bölgelerde hastalıklılar yok, düşmanlar ise gücünü artık yitirdi ve burası en güvenli yer. Yani hayatta kalmak için bu duvarların içinde kalmamız gerekiyor. Lütfen telaş yapmayın, askeri birliklerimiz erzak bulmak için durmadan çalışmakta. Hepinize iyi günler geçirmeniz dileğiyle, tanrı sizi korusun.''

Bu ürkütücü anons yürekleri karanlığa hapsederken gruba doğru kafamı çevirdim. Herkes birbirine bakıyordu. Sessizliği bozan ilk Lucas oldu. ''Buradan gitmeliyiz.'' deyince herkes gözünü ona dikti. ''Ne saçmalıyorsun sen?'' dedi Emma. ''Lucas haklı, etrafa bir bakın, karnını doyurmak için birbirini öldürmeye hazır binlerce insan var. Erzak bitince ne olacağını sanıyorsunuz ki?'' dedi Frank. Agatha girişken bir ses tonuyla ortamın gerginliğini bir nebze de olsa dindirmeyi başarmıştı. ''Herkes sakin olsun. Düşünmek için bolca vaktimiz var ve erzak bitmiş değil. Bunu konuşmak için uygun bir zaman değil. Şimdi lütfen, herkes sakin olsun.'' Kalabalığın gürültüsü eskisine göre daha da artmıştı ve arkalardan bir yerlerden büyükçe bir bağrışma sesi duyuluyordu. ''Seni aşağılık pislik, benim yemeğime göz mü dikiyorsun ha!'' diye irice bir adam, karşısındakini haşlıyordu. ''Sen ne diyorsun ha! Senin yemeğine göz diken yok yalancı pislik!'' diye bağırınca yumruğu suratına yemişti. Olayın olduğu yere etraftan koşuşturan birkaç asker adamları tuttu ve ayırdı.

''Lucas haklı, eğer böyle devam ederse sonumuz hiç iyi olmayacak gibi görünüyor.'' dedi Derek, gözlerimi masanın üstünde bir sağa bir sola gezdirirken. ''Evet, sanırım bu doğru.'' dedim. Gruba bakarak. ''Ya sonra?'' diyerek, endişeli hareketleriyle bize bakıyordu Emma. ''Sonra ne olacak? Dışarıda, hastalıklılarla nasıl başa çıkacağız? Bu intihardan farksız olur.''

''Ben bahçeye çıkıyorum.'' diyerek oturduğum sandalyeden kalkarak çıkışa doğru ilerliyordum, ''Ben de geliyorum. Beni bekle.'' diyerek hızla yanımda belirivermişti Lucas. Kalabalığın gürültülü sesi kulaklarımda hükmünü yavaşça yitirirken bahçedeki huzuru tatmayı başarmıştım sanırım. Tel örgülerle çevrili çok büyük bir yerdi. Sadece iki girişi vardı, birisi yemekhane bölümü, bir diğeri ise hastanenin acil çıkış kapılarından biriydi. Bizim grupça buluştuğumuz ve mesken edindiğimiz bir yer vardı, bahçenin birkaç kör noktalarından birisiydi. Ama mesken tuttuğumuz yerin bir başka avantajı da vardı; bahçenin kenarlarında ara ara ağaçlar vardı, bizim ağacın arkasında ise parçalanmış bir tel örgü. Bir insanın kolayca geçebileceği bir şekildeydi ve ağacın arkasında olduğu için görünmüyor ve göze batmıyordu.

''Ne düşünüyorsun?'' dedi. ''Bilemiyorum, belki de kalmak en iyisidir.'' dedim. ''Ondan bahsetmiyordum.'' deyince gözlerine bakıp anlamsızca kafamı tekrar indirdim. ''Hiçbir şey.'' dedim. Aklımdaki babam değildi, sanırım bu cehenneme alışmıştım ya da alışmış gibi davranıyordum. Aklımdaki Lauren'di. Yüzü aklıma gelince suratımdaki acı ifade, dudaklarımdaki titreşim, kalbimden akan sıvı zehirler ve genzimi yakan o iğrenç tat bir anda bedenimi ele geçirince gözlerimi kapamıştım. Birkaç saniyenin ardından yaşlı gözlerimi aralayıp yeşilliğin bulanık görüntüsüne kapıldım. Sonra Lucas'a döndüm. Onun da gözleri benim gibi parlıyordu, su tanecikleri yanaklarında çizgi oluşturmuş dudaklarının üstünde intihar etmeyi bekliyordu.

THE NONETHELESSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin