Benim için oldukça uzun geçen gecenin ardından hastaneye uykulu bir şekilde geldim. Kafein tüketmem algılarımın açılması için oldukça yeterliydi ve ben buna alışmak zorunda kalmıştım. Meslektaşlarım ve benim asistanlık dönemimizde çok zor bir şekilde adapte olduğumuz uykusuzluk şuan bir rutin haline gelmişti. Henüz 34 yaşında olmama rağmen edindiğim tecrübeler saymakla bitmeyen türden. Sadece doktorluk alanında değil, başka alanlarda da kendimi geliştirdim yıllarca ve şuan burada bu koşullarda olmak için de büyük fedakarlıklar yaptım. Henüz lise çağında yaşıtlarım kafelerde sinemalarda kızlarla gününü gün ederken ben o zaman bile üniversite sınavları çalışmalarım dışında insan vücudunu inceler, internetten kadavra videoları izlerdim ve hatta annem henüz anaokulu çağındayken anatomi bebeğimi yanımdan ayırmadığımı söylerdi.
Yani yaşıtlarım oyuncak araba ve bebeklerle oynarken ben o zaman bile insan vücudunun işleyişi ile ilgileniyormuşum.
Tırnaklarım ile kazıyarak, günlerce gecelerce yıllarca verdiğim emekler sonunda beni emellerime ulaştırmıştı. Hastane dışında haftada bir veya iki defa geceleri ayrı bir şekilde kendi mekanımda yaptığım bir işim vardı ve ben hayatımdan çok memnundum. Ömrümü insan hayatının iyiliğini gözetmekten, onların sağlığından sorumlu olarak geçirmekten başka da bir şeyi kendime yakıştıramazdım. 11 yaşıma kadar her insanın iyi olduğunu düşünür, sağlıklı bir yaşam sürmeleri gerektiğine inanırdım. Ta ki gözlerimle bir olaya şahit olana kadar...~GEÇMİŞ~
Elimde babam ile yaptığım sapanım ile tarihi Kasımiye Medresesinin arkasında bulunan bahçemize girmiştim. Buraya havaların güzel olduğu zamanlarda ailece pikniğe gelirdik ama bugün tek başıma gelmeyi tercih ettim. Küçük küçük taşları cebime doldurmuş öylece yürüyordum ve küçük bir kız çocuğu gördüm. Masmavi gözleri kahverengi saçları ile gerçekten çok tatlıydı.
"Senin burada tek başına ne işin var bakayım? Annen ve baban neredeler?"
Parmağıyla medreseyi gösterdi
"Oradalar ama ben çok sıkıldım ve buraya gelmek istedim."
Uzaktan gelen sesler ile küçük kızın da elini tutarak incir ağacına çıkıp saklandık.
"Ufaklık şimdi seninle bir anlaşma yapalım."
Başını aşağı yukarı salladı.
"Hı hı"
"Sen hiç sesini çıkarma ve ağaçta önünde olan küçük ve sert olan incirleri topla ve bana sessizce ver olur mu?"
"Tamam"
Küçük ellerini incir ağacının dallarında gezdirerek söylediğim şekilde olanları toplamış ve tişörtünü katlayarak doldurmuştu. Sesler gittikçe yaklaşıyordu ve biz korkuyorduk. Bir adam genç bir kızı sürükleyerek ağaçların altına götürdü ve onun üzerine iyice eğildiğinde kız daha çok bağırınca taşlardan büyük olanı sapana koydum.
"Ufaklık şimdi senden arkanı dönmeni istesem döner misin?"
"Tamam dönerim"
Yavaşça arkasını döndü ve ben de ilk taşı attım. İlk taş hedefi ıskalamadan doğrudan adamın alnına çatına gelmişti.
"Ahhh. Bu nereden geliyor be!"
Etrafına bakarken ben daha çok taş atmaya başladım sapan ile. Taşlar bitince sert incirleri atıyordum. En sonundaki adam yanıma doğru koşunca ben de medreseye doğru bağırdım ve insanlar toplanınca adam kaçmıştı. Kız adam bana doğru gelirken gitmişti zaten ama çok korktuğu titremesinden belliydi. İşte o gün insanların kötü yüzü ile ilk defa karşılaştım. O gün tanıştığım ufaklık ile her hafta perşembe günü orada, incir ağacının altında karşılaşırdık . Sonrasında ne o geldi ,ne de ben bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~HUZUR'UN PEŞİNDE~
Ficção GeralMüslüman bir genç kız ile Süryani bir genç adam ... Huzur ve Abil Eflah'ın hikâyesi 🕊️ Yüce Allah onların yollarını çok güzel bir noktada kesiştirecek🕊️ 🕊️💙🕊️💙🕊️💙🕊️💙🕊️💙🕊️💙🕊️💙🕊️💙 Dumanın üzerinde çölde bata çıka ilerliyorduk. Bir an...