HUZUR'DAN
Güneşli ve kavurucu bir sıcağa biraz bıkkın bir şekilde gözlerimi açtım. Şimdi ne mi yapıyorum?
Yataktan kalkmadan , öylece uzanmış bir şekilde son bir haftada yaşadıklarımızı düşünüyorum.
En son Namaz vaktinde güzel amcamın Eflahın elinden tutarak hızla cemaate karışması ve sonrasında olanlar...
O kadar güzel olmuştu ki herşey, gözümü açıp kapatınca rüyaymış da uyanınca herşey bitecekmiş diye düşünerek üzülüyordum. Allah'ıma bin şükür ki gerçekti ve ben bu bir haftadır kaybettiğim mutluluğu bulmaya başlamıştım. Çok güzel bir duygu yaşıyordum, iliklerime kadar mutluydum. Aşağıdan yukarıya doğru "Huzur yardım et ben hazırım" demesi hâlâ kulaklarımda çınlıyordu."Şuan Eflah ne yapıyor?" Diye soracaksınız tabi...
Onu en son medresede bıraktım. O amca tekrar gelmiş ve evlaha bir tesbih verip onu küçük bir odaya yönlendirmişti. Sözleri tam olarak şöyleydi;" Oğlum... Müslümanlığın mübarek olsun. Şimdi al bu tesbihi ve seccadeyi, şurada bulunan odada sana söylediğim zikirleri çek, Rabb'imden af dile. Şüphesiz o affedenlerin en hayırlısıdır. Kendin için çokça dua et evladım. Öncelikle sana ufak bir kıssa anlatacağım, sende kıssadan hisse çıkaracaksın oğlum.
Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (sav) birgün sahabelerinden biriyle sohbet ederken şöyle buyurdular;
" "Sana Allah'ın en sevdiği sözleri öğreteyim mi?"
"Ey Allah'ın rasulü! Bana Allah'ın en sevdiği sözleri haber ver"dedim.
Buyurduki: "Şüphesiz Allah'ın en sevdiği söz:
"Subhanallahi ve bihamdihi" demektir." (Müslim; Kitabu'z-Zikr)
Sübhanallahi bihamdihi nin anlamı; Allah'ın kendisinde layık olmayan her türlü noksandan tenzih etmek ve şirk, eş , çocuk ve bütün düşüklükleri nefyetmektir. Her kim günde yüz defa bunu okursa, günahları deniz köpüğü kadar olsa bile affolunur. Her gün yüz defa bunu oku evladım... Ayrıca elindeki tesbih ile Allah'ı zikret. "Eflah'ın bir yandan dinleyip, bir yandan döktüğü gözyaşları benim yüreğime akıyordu.
" Günün birinde bir genç, döneminde yaşayan bir âlimin yanına gider ve şöyle söyler;
"Benim büyük bir derdim var hocam ben bunun üstesinden gelemedim, Allah rızası için bana yardım et, fikir ver." Âlim bunun üzerine ona derdinin ne olduğunu sorar. Genç adam da anlatır;
"Ben padişahın kızını çok seviyorum, ben sıradan bir tüccarım, o ise koskoca padişahın kızı... Huzuruna bile çıkamadım hocam" Âlimin yüzünde hafif bir gülümseme belirir.
"Şu mağaraya git evlat. Orada istediğin kızın ismini an, zikret. Allah sana kısmet edecektir." Genç adam gidiyor o mağaraya, bir gün iki gün üç gün derken kırk günü buluyor. Bir ekmek biraz su ile geçiriyor vaktini. Kırk günün sonunda çıkıyor mağaradan, padişah ile yolda karşılaşıyor. Padişahın bindiği fayton devrilmiş hayvanlar telef olmuş, bizim genç de yaralı padişahı ufak çadırına götürüp yaralarını sarıyor. Padişah da ona minnetle şu sözleri söylüyor;
"Sen beni kurtardın, bende göz bebeğim, güzel sultanım, en küçük kızımı sana eş olarak veriyorum.
Bundan sonra hem damadım, hem Veziri azamım olacaksın."
Uzun zaman geçiyor ve genç adam gidiyor âlimin yanına,ellerinden öpüp ona dua ve teşekkür ediyor.
Âlimin manidar gülüşü ve şu sözleri tarihe geçiyor;
"Evlat... Sen sevdiğin bir kulunu andın, Allah sana neler neler verdi... Peki ya o mağarada kırk gün Allah! Deseydin ?"
Söyleyeceğim o ki oğlum, bir diğer zikrin de 'Allah'. Arayan Mevlasını da bulur belasını da... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~HUZUR'UN PEŞİNDE~
Genel KurguMüslüman bir genç kız ile Süryani bir genç adam ... Huzur ve Abil Eflah'ın hikâyesi 🕊️ Yüce Allah onların yollarını çok güzel bir noktada kesiştirecek🕊️ 🕊️💙🕊️💙🕊️💙🕊️💙🕊️💙🕊️💙🕊️💙🕊️💙 Dumanın üzerinde çölde bata çıka ilerliyorduk. Bir an...