"Burada oturuyorum, insanları biçimlendiriyorum. Kendi suretime göre, bana eşit olacak bir soy, acı çekecek, ağlayacak, haz duyacak ve sevinecek, ve seni dikkate almayacak, benim gibi!" -Nietszche
Taehyung ve Jungkook, boğa güreşlerinin yapıldığı arenanın dışına çıkmışlardı. Yine de kalabalık ve kutlamalar her yerdeydi, bu yüzden sakin sakin sokakları arşınlamaya başladılar. Taehyung "Bu geceyi de burada geçirip yarın tekrar sihirli sözcükleri söyleyelim mi?"dedi, Jungkook ise kahkaha atarak "Pekala bana da uyar bu, aslında bir sonraki lokasyonumuz için çılgın fikirlerim var ama bunu oraya gittiğimizde söyleyeceğim"diye cevapladı onu.
Taehyung ise biraz meraklansa da bir şey söylemedi onun bu yorumuna "O halde bugün Madrid gecelerinin tadını çıkaralım?"demişti. Dar sokaklardan, zarif pencere önlerinden, çamaşır iplerinin arasından, pırıltılı ve gösterişli kıyafetleriyle kaldırımları sahneye çevirmiş kadınların yanlarından geçmişlerdi.
Taehyung "Manzanares'e gitmeliyiz"dedi, Jungkook tek kaşını kaldırıp "Neresi orası?"dedi, Taehyung da tebessümle "Madrid'de bir nehir, umarım uzak değilizdir oraya"dedi. Hava daha günlük güneşlikti, yine de Madrid'in arka sokaklarından geçerken savaş buraya zaten savaş başlamadan önce de uğramış gibi gelmişti ikiliye.
İnsanların profilleri burada değişmişti, şölen havası azalmıştı, gözleri öldükten hemen sonra dirilmiş gibi sönüktü etrafta dolananların. Buna rağmen kıyafetleri kabarık, kirli ve yırtık pırtık olsa dahi gösterişliydi, erkeklerin bakışları sert ve ürkütücü, kadınların bakışları ise şehvetli ve çekingendi.
Yiğitlik, kahramanlık ve gövde gösterileri burada yoktu, buralar yaşamın eskitilmişliğiyle yoğrulmuştu. Yalnız ruhların bir arada yaşadığı bir sokaktı, hiçbiri iyi değildi, iyi de olmayacak gibi görünüyorlardı. Elbiselerini sıyırmış fahişeler, sararmış dişleriyle kumarın ve alkolün tesiri altındaki hovardaları kepçelerine almak için birden karanlığın içinden önlerine atlayarak kendilerini otellerine, barlarına veya mekanlarına davet eden adamlar vardı.
Fakat sokakları tüyleri diken diken olarak geçen gençler, kulaklarına çalınan müzikle beraber dikkatlerini o yöne vermiş ve biran önce oraya gitmek için bu boyasız duvarların olduğu sokakları geride bırakmak için adımlarını hızlandırmışlardı. Bir yandan da dünyanın dönem farketmeksizin zıtlıkları birlikte barındırdığını görüyorlar lakin eskisinde olduğu gibi hayrete düşmüyorlardı, bu sokaklardaki insanları birer canavar olarak da görmüyorlardı.
Lakin yine de ne denli tehlikeli olabileceğinin farkında olduklarından da henüz gitmeyi planlamadıkları için sakinlikle geride bırakmak istiyorlardı bu güneş varken karanlığa bulanmış binaların arasını. Tuzakları tanıyacak kadar tilki, kurtları korkutabilecek kadar da arslandı bu zaman yolcuları.
Birlikte her şeyin üstesinden gelebileceklerine inançları tamdı artık, eskisi kadar panik olmuyor hatta tüm bunların tadını çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Hala daha şüpheleri, korkuları, birbirlerine duydukları bir çekingenlik olsa dahi bu insancıldı. Taehyung, iyi bir tilkiydi, etrafını güzel inceleyebilen üstelik inceledikten sonra da güzel analiz edebilen biriydi. Jungkook ise, normal şartlarda bulutlar kadar yumuşak bir kişiliğe sahip olsa dahi güçlü bir fiziği, sinirlendiğinde ya da risk dolu anlarda ise kükreyebilen bir yapısı olduğu için de arslana dönüşebiliyordu.
Birbirlerini tamamlıyorlardı, bu da ilerleyişlerini güzel kılıyordu. Nihayet sokaklardan çıkıp da ana caddeye çıktıklarında caddenin karşısında toprakların ötesinde Manzanares nehrini gördüler, üstelik duydukları müzik sesi de buradan geliyordu. Nehrin etrafında toplanmış insanlar olduğunu, onların da tıpkı meydanda olduğu gibi şölen atmosferinde hareket ettiklerini görmüşlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Midnight in Past
Fanfiction"Aman tanrım yırtık jean giyen birisi!" "Hey! Senin üstündeki gerçekten Nirvana tişörtü mü?" "İnanamıyorum oradaki gerçekten...o hakikaten gördüğümü sandığım kişi...olamaz değil mi? Biz geçmişte miyiz?" JJK | KTH