21. İçimizdeki Tirat

28 3 89
                                    

Uygarlığımız, ırk yasaları ile tehdit edilmekte. Ve doğup büyüdüğümüz kentlerden ise dramatik bir şekilde ayrılmamız için şimdiden hissedilen baskılar, gelecekte daha da fazla kendini gösterecektir. Her birimizin içinde boğuştuğu yalnızlık hissi ise eğer bir çığır açmak istiyorsak, kötü gördüğümüz kimselerle mücadele etmek istiyorsak bir kıyıya konularak farklı görüşlere sahip olsak dahi bir olmayı öğretir.

Memleketimizin tansiyonu hiç düşmezken salt maddiyatı gözeten burjuva, bu yüksek tansiyonu kendi aleyhine çevirmek isteyerek yasadışı yollarla bu ülkenin miraslarına göz dikmekte ve korkunç saldırılarını ve hırsızlıklarını çok yakında gerçekleştireceklerinin sinyallerini vermektedir.

Crepuscolarismo olarak isimlendirilmiş topluluğumda ise bu alacakaranlık okulunda dahi bahsettiğim tehlike önemsizleştirilmiş ve hayalkırıklığı ile şair dostlarımdan ayrı çalışmaya başlamak zorunda kalmıştım. La Stampa'da sonsuz metaforlar kullanılırken sanatın mesken tutulduğu bu yolda kadim dostumuz Gelo'nun da değerinin ve öneminin sonsuz olacağını zannetmiştim.

Gelo derdi "Burada yatan güzelde kudreti vardı ateşin, dünyadaki güzel yaratıkları yokluğu sürdü, doğa'ya nefretle göz koyan ecel onu öldürdü söndürerekten onun can dostu olabilmek için." Gelo'nun ateşinin onlara da tesir etmesini bekledim lakin etmedi, her biri kuşkusuz güzel yaratıklardı edebi cemiyetimdeki üyelerin fakat korkuyorlardı ve aradığım cesaret onlarda mevcut değildi.

Ecelin bile dost edindiği Gelo'ya yaşayanların daha fazla saygı göstermesini dilerdim, dünya ise dileklerimizi gerçekleştirmekten acizdi. Ta ki kaybolduğum bu labirentte karşılaştığım sevgili dostlarıma kadar bu böyle sürdü gitti. Şimdi, bu kitapta imzası olan tüm dostlarım ile kendi kemiğimiz dişlerimizin arasında düştük Gelo'nun tüm emeğini temiz tutmanın peşine.

Çünkü La Stampa'nın yazarlarının aksine söyleyecek ve yapacak bir şeylerin olduğundan eminim ve eminiz, sanatın buluşturduğu çatı altında kendimizi yer arayıp dururken nihayete ulaşmış hissettik. Gözdağlarına aldırış etmeyeceğimiz gibi mücadelemizi de kanımızın son damlasına kadar sürdüreceğiz. Bu sığınak, bu taştan oda ise hem sanatımızın yankısını hem de savaşımızın gürültüsünü taşıyacak. Bu yer bizim ve bizim kalacak, biz toprağa ya da havaya karıştıktan sonra bile.

Dolaşıp durduk bütün öğleden sonra

İki yaşamı bir yapacağımız bir yer arayarak

Gürültülüydü yaşam, ergindi, düşmandı

Gençliğimize gözdağı veriyordu

Oysa cırcır böceklerinin hala öttüğü bu yere varınca

Bilseniz nice sessizlik bu ayın altında -Umberto Saba

...

Gian, Taehyung ve Jungkook'a piyano dersi verirken Umberto da bomboş olan beraber oluşturdukları deftere ilk cümleleri yazmakla meşguldü. Gian öncelikle en sevdiği bestelerden birini çalarak Taehyung'un ve Jungkook'un gözlerinin önünde hülyalı yıldızlar uçurmuştu, kalın ve eski gözüken defter yapraklarının arasında kaybolan Umberto ise mürekkeplerden oluşan bir mühür bulaştırmıştı eline.

Piyano tuşlarının renkleri ise siyah-beyazlıktan çıkmış ve hayal güçlerinin renklerine bulanarak notaların resmini tenlerine taşıyor ve bir dövme misali sol anahtarını zaman yolcularının derilerine işliyordu. Bestenin tınısı ile elleri belinde opera sanatçıları, devasa kanatlara sahip olan şapkaları ile bir model pozu keserek pedalların oluşturduğu vadilerle düelloya girişiyorlardı.

Duygular ve davranışları fitilleyen müzik, kurgusal olamayacak kadar güçlü bir etkiye sahipti. Devam ederek kulaklardan içeri dolan ses, kişiyi büzüştürüyor, yakıyor, öldürüyor ve aynı işlemleri tekrar tekrar uygulayabilmek için onları yeniden diriltiyordu. Bir düşmanla dansa kalkmak gibiydi, parmak uçlarınız narince değiyordu yere ve derinizin temas ettiği doku yabancıydı ellerinizin, yine de düşmeden evvel sarılacağınız ilk gövde onunkisi olurdu.

Midnight in PastHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin