+16

997 71 245
                                    

Medya birtanecik Pablocuğum

Masumiyet. Saner'i en iyi anlatan kelime buydu. Geri kalanların hepsini bastıran, kimi zaman onu zor durumlara düşürecek özelliği, karakterinin yapı taşı, masumiyet.

Yanımda oturmuş gösterdiğim fotoğrafa bakarken düşündüğüm şeylerle yüzüme bir tebessüm yerleşmiş, onu izliyordum. "Sosyal medya hesabı açmam gerekecek mi?" diye gülerek kafasını kaldırınca yakalanmanın utancıyla bakışlarımı kaçırdım.

"Hala nasıl olmadığına şaşırıyorum. Takımdaki herkes takip eder, fenomen olabilirsin."

"Biliyorum. Buraya ilk geldiğimde hayallerimden biriydi açıkçası." Kendi kendine kıkırdadı, her defasında gülüşüyle kasılı bedenimi nasıl gevşettiğini bilmeden. "Ama her geçen gün senin sosyal medyadan, aldığın mesajlar, gönderilen fotoğraflar, aklıma gelmeyen daha birçok nedenden dolayı nefret ettiğini görüyorum. Açmak için bir sebep görmüyorum o yüzden."

Yüzüne daha rahat bakabilmek için elimi çeneme yasladım farkında bile olmadan. Beni gerçekten iyi takip ediyordu. Sebebini bilmiyordum ancak öğrenmek istediğimden de emin değildim. "Doğru bir karar," dedim sessizliğin uzamaması için.

Ufacık gülümseyip telefonumu geri uzattı. "Ben kahvaltı hazırlayayım. İstediğin bir şey var mı?"

Sen, demek için açılan ağzımı şaşkınlıkla kapattım. Benden habersiz işler yapmaya kalkıştığı için beynime kısaca söverek "Yok," dedim.

Elimdeki telefona döndüm tekrar. Çattığı kaşlarının tamamladığı ciddi ifadesiyle maçı izlerken ne kadar da güzel çıkmıştı. Yapılan yorumların da neredeyse hepsi bana katılıyordu. Kalanlarıysa kim olduğunu, neden saha içinde oyuncularla konuştuğunu, özellikle bana sarılma sebebini merak edenlerden oluşuyordu.

Beni ilgilendiren her ne kadar fazla güzel görünse ve viral olsa da bu fotoğraf değildi. Takımın hesabına yükledikleri, ikimizi içeren fotoğraftı. Ben kameraya poz verirken Saner, Jose'yle konuşuyordu. Dikkatimi çeken tek nokta Saner'in eliydi. Jose'yle muhabbet içerisindeyken kayıtsızca belime bağladığım formayı tutuyordu. Belki amacı düşündüğüm şey değildi, sadece beni gözden kaybetmemek için refleks olarak tutmuştu. Ya da ortama yabancı olduğu için tanıdık tek kişiye tutunmak istemişti. Birden çok sebep bulabilirdim ama hepsi birbirinden masum, samimi geliyordu.

Kulağıma kapı zilinin sesi değince telefonumu bıraktım, Saner'e "Ben bakıyorum," diye seslenip.

"Günaydın!"

"Hala aksanın var."

"Senin için Türkçe öğrenmeye çalışmama, gün doğar doğmaz onca yol gelmeme ve beni gördüğüne sevinmiyorsun, buna mı takılıyorsun gerçekten? Nankörsün." Küstah bir bakış atıp yanımdan geçti.

"Sana da günaydın," diye Türkçe bir şekilde karşılık verdiğimde anında yumuşayıp güldü.

"Neyse. Saner'e söyle hiç kahvaltı hazırlamasın. Bugün benimlesin."

"Neden?"

Absürt bir soru sormuşum gibi anlamazca baktı. "Bugün yemek var. Unuttun mu?"

Zorlama bir gülüş kapladı suratımı. Unutmuştum tabii. "Hayır, unutmadım."

"Takvimine de mi eklemedin? Aklın nerede senin?"

Saner'e doğru yönelen bakışlarımı son anda tekrar Pablo'da topladım. "Yemek akşam ama."

"Yani? Akşamında görüşeceğimiz günü beraber geçirmeyelim mi?"

"Öyle demedim de..."

"Oyun bozan olma ve benimle gel."

UzatmalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin