Feza allah aşkına bu kadar tatlı olma ya
Medyaya nakaratına bayıldığım için günlerdir dinlediğim bir şarkıyı bırakıyorum iyi okumalaaar
"Üst kata bırakabilirsin eşyalarını." Bir şey söylemeden ilerledi. Kanepeye çöktüm tüm bedeni ve ruhani ağırlığımla beraber. Kollarım, ellerim, bacaklarım, kafam taşıyamacağım kadar ağır hissettiriyordu. Onsuz iki gün dahi olsa zaman geçince hayatımda ne kadar yeri olduğunu daha iyi anlamıştım.
Saner salona girip konuşmamaya devam ederek karşımdaki koltuğa oturdu. Göz ucuyla benim gibi kafasını arkasına yasladığını gördüm. Soru sormadığı ya da destek olmaya çalışmamasına seviniyordum. Söyleyeceği her şey boşa gidecekti çünkü. Sorduğu soruları duymayacaktım. Ona baktıkça babaannemi hatırlıyordum. Ve o konuşmamaya devam ettikçe hislerimizin ortak olduğunu anlıyordum. Biraz olsun rahatlıyordum.
Cebimdeki telefon titremeye başladı ama farklı bir zil sesi yükseldi. Çıkardım telefonu. Ekranda tanımadığım bir isim vardı. Nereden tanıyacaktım ki zaten.
Saner'in onay beklercesine bana baktığını görünce alt dudağımı dişleyip telefonu ona uzattım. Elimden alıp salondan çıktı. Konuşma sesleri duyuldu hemen sonrasında. Boş gözlerle tavana baktım konuşma bitene kadar. İki gündür ağladığım için daha fazla ağlayacak halim yoktu. Ama Saner içeriye girip "Komşusu," deyince yeniden doldu gözlerim. Birisini kaybetmek çok basitti. Belki bir hafta önce birlikte çay içiyorlardı. Yine yapabilirler mi onu sormak için aramıştı, artık öyle bir insan olmadığını bilmeden.
Titrek bir nefes çektim, yavaşça koltuğa uzanıp suratımı yastığa gömerken. Ağlamak kimseyi geri getirmiyordu, biliyordum. Ama elimden başka bir şey gelmiyordu.
Saner bir şey söylemeden üzerime ceketini örtüp omzumu sıktı, yıllardır birisine bakmanın alışkanlığıyla belki.
Kapı çalınca düşünmeden kalktı. Sonradan aklına artık başka bir yerde yaşadığı gelmiş olacak bana döndü. Gözlerimi kapatıp kafamı salladım kısaca.
"Feza?"
Gelen tanıdık sesle kaşlarımı çattım. Adımın bir insanın sesine bu kadar yakışması, beni böylesine zayıf kılması haksızlıktı.
Dirseğim üstünde yükselip gözlerimi kırpıştırdım. Göz yaşlarımın izin verdiği kadarıyla baktım yanıma yaklaşan bedene. "Oflaz?" İki gündür bir şey yiyip içmediğimden halüsinasyon görüyor olsam gerekti.
"Kalkma, kalkma." Önüme çöküp elini koluma koydu. "Duyduğum an geldim. Başın sağ olsun." Duymaktan nefret ettiğim bir cümle sevdiğim insanın ağzından çıkınca duygusuzca yere bakmaya başladım. Geldiğine sevinemiyordum bile.
İçeriye Saner girince Oflaz omzunun üzerinden bakıp yeniden bana döndü. Suratındaki endişeli ifade çok defa gördüğüm endişeli ifadelerden daha farklıydı bu defa.
Artık ağlamak istemiyordum. Gözlerimin şiştiğinden emindim, halsizdim de. "Ne zaman geldin?" dedim konuyu değiştirmek için yanıp tutuşarak.
"Az önce indim uçaktan. Pamir'e gidecektim, sürpriz yapacaktım. Ama dün... Olanları duydum. Ne desem, ne yapsam bir faydası olmayacak, biliyorum. Yine de ihtiyacın olan bir şey olursa..." Otele gittiğim günün üzerinden iki ay geçmişti. İki ay içerisinde Pamir'in bebeği için yaptığı günü birlik ziyaretlerin üçü dışında karşı karşıya gelmemiştik. Şimdi gelmiş karşımda konuşurken dediklerinin tek bir kelimesini anlamıyordum. Sadece onu izliyordum. Kırmızı dudaklarının hareketini, biçimli kaşlarının çatılıp kalkmasını, kirpiklerinin kırpışıp durmasını ve ela gözlerindeki endişe parıltısını. Benim için endişenlenmesini özlemiştim. Onu özlemiştim. Sarılarak susturdum bu yüzden. Gelme sebebinin salt beni ziyaret etmek olması için birisinin ölmesi mi gerekliydi illa?
![](https://img.wattpad.com/cover/217221432-288-k721169.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzatmalar
Teen Fiction"Uzatmalara oynuyormuş gibi hissediyorum. Öyle boş, öyle amaçsız. Sadece çabalıyorum." "Uzatmalarda da maçı kazanabilirsin, biliyorsun." Feza'nın Hikayesi