+2

2.2K 133 176
                                    

Selamlaaaar

"Birisini çağırman şart mıydı?"

"Pablo'yu seviyorsun sanıyordum."

"Seviyorum ama ne bileyim, tek çıkarız diye düşünüyordum."

"İstersen arayıp iptal edebilirim."

"Teklif etmişsin bir kere. Zaten eğlenceli birisi, sıkıntı olmaz," dedim kapısında beklediğimiz bara dönüp kısa bir bakış atıp. Beş dakikadır buradaydık ama çoktan iki kişiyle fotoğraf çekilmiştik bile. İçeriye geçtiğimiz zaman çok daha rahat oluyorduk. En azından sokak ortasında kabak gibi sırıtmıyorduk. Üstelik bu soğuk havaya katlanmak zorunda da kalmıyorduk. "Başka kimseye sormadın mı? Sadece Pablo?"

Elindeki telefondan başını kaldırıp önce gözlerime, sonra sokağa, sonra telefona ve tekrar gözlerime baktı. Ne tepki alacağından tam emin değil gibi çatılmış kaşlarıyla "Hayır," dedi. İfademin sertleştiğini görünce duruşunu ve ses tonunu hiç bozmadan "Evet," dedi bu sefer.

"Karar ver," dedim sabırsızca.

Telefonunu cebine koyup sesini masum çıkartmaya çalıştı ama beceremedi. "Sadece onu çağırsam ne olacak ki?"

"Pamir sen bu çocuğu bana ayarlamaya mı çalışıyorsun?" Pablo bizim ligde Oflaz'dan sonra yönelimini açıklayan ikinci futbolcuydu. Hatta tüm büyük liglerde de ikinciydi. Şimdi fark etmiştim de, hiçbir futbolcudan böyle bir atılım gelmeden Oflaz yöneliminin açığa çıkmasıyla iyi baş etmişti doğrusu. Üçüncü kişi olmam benim açımdan her şeyi daha kolay yapmasına rağmen bazen fazla üzerime gelindiğini düşünüyordum. Oflaz'ın o zamanlar ne durumda olduğunu tahmin bile edemiyordum.

Anlık gelen sempati duygusuyla arama ya da mesaj atma dürtüme cebime giden elimi son anda çevirip tırnaklarımı bacağıma saplayarak engel oldum. Oflaz'ın yanında Cristian vardı. Elinden geldiğince ona destek olduğuna emindim. Kaldı ki Oflaz'ın desteğe ihtiyacı olduğunu da sanmıyordum. Gerçek anlamda gördüğüm en güçlü insandı.

Hülyalı hülyalı iç çekmeyi bırakıp cevap vermesi için Pamir'e döndüğümde onun da çatık kaşlarıyla bana baktığını gördüm. "Leyla mısın oğlum sen?"

Teknik olarak öyleydim, evet. Her yönüyle hayrandım birisine. Yaptığı her harekete, ağzından dökülen her cümleye, attığı her bakışa ayrı vuruluyordum. Kısa boyuna, bununla sürekli dalga geçişine, boyundan büyük ama kendisine çok yakışan egosuna, parmaklarım arasından geçerken gıdıklayan yumuşacık siyah saçlarına, bana bakarken parıldayan ela gözlerine, yitmek bilmeyen, suratında görmediğim zaman buruk hissettiğim güzel gülüşüne, sürekli heyecan peşinde koşmasına, yılmadan çabalamasına, her bir özelliğine ayrı hayrandım.

İçimde kopan fırtınadan bağımsızca "Evet," dedim kısaca. "Soruma cevap alamadım."

"Ya yok da," deyip ezilip büzülünce, az önce düşündüğüm şeylerin de verdiği heyecanla, iyice sabırsızlaştım.

"Yok da ne?"

"Ya ayarlama çabam yok ama çok iyi anlaşıyorsunuz. Sevgili olmasa da arkadaş olsun yanına dedim. Biliyorsun ben şu sıralar bebekle fazla meşgulüm. Her aradığında yanında olamayabilirim. Belki sana sormadan bunu düşündüğüm için kızabilirsin ama hiç değilse arkadaşlığınız ilerlesin, benim yokluğumda yanında dursun istedim. Fena mı ettim ama çocuğum?"

"Çocuğum?"

"O kadar laf ettim, ona mı takıldın gerçekten?"

Ben başka bir şey demeye fırsat bulamadan Pamir gülümseyerek bir yere bakınca Pablo'nun geldiğini anladım. Pablo'yla iyi anlaştığımız doğruydu, çünkü bir konuda neredeyse aynı dertlere sahiptik. Bizimle uğraşanlar ve neler çektiğimiz hakkında dertleşebiliyor, kafamızı dağıtabiliyorduk. Ama yakın olmak ayrı bir konuydu. Çünkü bizim üzerinde uzun uzun konuşabildiğimiz tek bir konu vardı.

UzatmalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin