+22

750 69 177
                                    

Ben geldim

Medya maç öncesi tünelde Oflaz ve Pamir temsili

"Pas istiyorsun sonra topu tutmuyorsun!"

"Koşuyordum! Önüme atmanı beklemiştim."

Sayamadığım hatalar. Dur durak bilmeyen hatalar almış başını gidiyordu. Oyuna hiçbir şekilde adapte olamıyorduk, top kayıpları diz boyuydu. Ellerinden geleni asla artlarına koymayan rakip takım da Christian bir yandan Oflaz bir yandan sürekli atak yapıyor, kaleyi deniyor, ya kaleciye ya da bedenlerini topun önüne siper eden defans oyuncularına takılıyordu. Performansımız sezon boyunca bir aşağı bir yukarıydı, finale zorlukla yükselmiştik ancak yine de bu kadar dağınık oynayacağımızı hiç düşünmemiştim.

Maçın başında her şey iyiydi. Üçüncü dakikada bir gol pozisyonuna bile girmiştik. Neden turnuvanın favorisi olduğumuzu anlayabilirdi herkes. Ancak çok geçmeden Gerald defansın arkasına kaçan Oflaz'ı öyle güzel görmüş, öyle güzel bir pas vermişti ki kalecinin son anda çıkardığı o pozisyonun onlara verdiği özgüven, bize verdiği endişe hakimdi oyuna. Sakin olamıyorduk, izin vermiyorlardı. Oyunu soğutmaya, kendimizi toparlamaya çalışınca dahi baskı yaparak topu çalıyorlardı.

"Bana bir iyilik yap ve ben topu alınca koş. Sadece koş." Bir şeylerin peşinde olduğu fır dönen gözlerinden de anlaşılan José'yi kafamı sallayarak onayladım. Saner'in dediği olmuştu, as takıma alışmıştı. Antrenmanda oyunuyla şölen yapıyordu, herkesin güvenini kazanıyordu.

Dakika otuza dayanırken, tüm takım ceza sahası içinde defans yaparken daha fazla dayanamayacağımızı, golün yakın olduğunu kestirebiliyordum. Maçtaki ikinci köşe vuruşları için Oflaz topun başına geçtiğinde tutacak en yakın oyuncunun, Christian'ın yanına gittim hızla. Boyu benden biraz kısaydı lakin kolaylıkla hava topuna çıkıp gol atabilirdi. Oflaz'ı tanıdığım kadarıyla olduğu yerde duran bir oyuncu yerine, topa vurmak adına çevik hareketlerde bulunup defansı aldatabilecek birisine oynayacağını tahmin ediyordum. Christian da bu tanıma fazlasıyla uyuyordu.

Korner kullanılınca topun geldiği yöne doğru atıldım, birilerine çarpmamaya özen göstererek. Yükselebileceğim en uzun mesafeye zıpladım tüm gücümle. Doğru düşünmüştüm, Christian'a oynamıştı. Ancak planlarını yarıda kestim, top José'nin biraz yakınına inince bacaklarımın izin verdiği kadarıyla, ligin en hızlı dördüncü oyuncusu olduğumu da hesaba katarsak, kısa sürede orta sahaya yönelip kendimi boşa çıkardım. Taraftarların heyecandan kısılan seslerini karşı takım taraftarlarının yuhalaması takip etti. José'nin koşmamı söylediğini kendime hatırlatıp durmadan devam ettim.

Üçe ikiydik ve kimsenin yetişmediği hızda koşmaya devam ediyorduk. Böyle devam edersek gol pozisyonu işten bile değildi.

Bir kişi kanada inen José'ye yaklaştı, kalan ikisi beni tuttu. José daha iki gün önceki performansına ve serinkanlılığına sahipse tek kişinin tutmaya çalışması aptallık olurdu.

Ceza sahası çizgisine ayak basınca José'nin orta açacağını anlayıp önümü kesmeye çalışan oyuncuyu iki büyük adımımla arkamda bıraktım. José bunu görmüş ya da hissetmiş olacak boş kaldığım an ortasını yaptı, bana da boşalttığım alanda, bomboş topa kafa vurmak kaldı. Adam tutmayı beceremeyen defansın güzel bir azar işiteceğinden emindim.

Parmağımla José'yi işaret ederek ona doğru koştum. Topu çok güzel taşımıştı, ortası ayrı bir güzeldi. Golün sevincini, taraftarın övgüsünü asıl o hak ediyordu.

Küçük bedenini kollarım arasına atınca havada yakaladım gülerek. Yumruk yaptığı elini havaya, taraftarları ayağa kaldırdı. Ona bakarken arkasında, elleri ağızlarında konuşan Christian'a ve kaptanlarına, onları, formasının boğaz kısmını dişleri arasına almış dalgınca yeri izlerken dinleyip kafa sallayan Oflaz'a değdi gözlerim. Christian'ın vuracağı topa engel olup aynı pozisyonun devamında gol atmam tarif edemeyeceğim, sebebini de anlayamadığım bir haz veriyordu. Yarın yokmuşçasına bağırıp bizi destekleyen seyirciler de o an düşündüğüm her şeye hak veriyor, arkamda olduklarını söylüyordu sanki.

UzatmalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin