Final

341 31 71
                                    

Final bölümümüze hepiniz hoşgeldiniz.

                                  💫💫💫

7 Yıl Sonra

Cemre'nin ağzından

Işınay ile Barış'ın gülerek pastayı kesip birbirine yedirdikten sonra ikiside gelip pistte dans etmeye başladılar. Bana pasta getirilene kadar dans eden çiftleri izledim. Bana pasta gelincede önümdeki pastadan bir ısırık aldım. Düğünlerin en sevdiğim yanı şu pastalar. Gerçi Buse bu pastaları hiç sevmez. Her seferinde 'Ne buluyorsun bu düğün pastalarından? Sadece krem şanti var.' derdi. Güldüm ama şimdi onu diyecek kimse yok.

Işınay ile Barış'ı bir ağacın altında birbirine sarılmış bir şekilde bulduğumuzda Buse'nin yokluğunu farketmiştik. Herkes kamp alanını döndüğünü düşünmüştü ama ben öyle düşünmemiştim çünkü Buse bir işi yarım bırakmazdı. Onu bulduğumuzda ise her yer kandı. Her yer. Nabzı çok hafif atıyordu. Hastaneye götürülemeden yolda öldü. Annesi,babası,abisi yıkılmıştı. Ben mi? Hissizleştim. Işınay bana destek olmaya çalıştı ama nafile. Buraya gelmeden öncede tanıdığım en yakın arkadaşımı ,yoldaşımı, kaybetmiştim. Katili ise Barış'ın en yakın arkadaşı Arda'ydı. Ben yedi yıl önce okulun koridorunda Buse'yi ittirdiğimde tutan çocuktu.

Arda Işınay'ı kaçırdığında yakalanıp hapise atıldığında her şeyi polise anlatmıştı. Müebbet hapis cezası almıştı. Şiddetli bir alkışın kopması ile irkilerek ne olduğunu anlamaya çalıştım. Işınay ve Barış'ın nikâh masasında memura baktığını farkettiğimde nikâhın kıyıldığını anladım. Barış'ın da "Evet." demesi ile memur "Bende sizi Alaçağ Belediyesinin bana verdiği yetkiye dayanarak karı koca ilan ediyorum. Gelini öpebilirsiniz." demesi ile şiddetli bir alkış daha koptu. Barış, Işınay'ın duvağını kaldırıp alnından öpünce tam tepelerinde parlak beyaz ışıkla  'SON' yazısı çıktı. Ney? Insanların yavaş yavaş kaybolması,bulunduğumuz alandaki eşyaların yavaş yavaş kaybolması ile oturduğum sandalyede kaybolunca yere düştüm. Etrafta hiçbir yaşam belirtisi olmayınca,her yer zifiri karanlık olunca etrafa şaşkınlıkla baktım. Daha pastam bitmemişti.

Bilincim yavaş yavaş kaybolunca oturduğum yerde sağa doğru düştüm. Sonrası karanlık...

                                   💫💫💫

"O nasıl?".

Tepemden gelen tanıdık sesi çıkarmaya  çalıştım. Kimdi bu?

"O iyi Leydim. Yalnızca kafasını hızlı bir şekilde yere vurmuş. Birazdan ayılır. Izninizle Leydim.". Bu tanıdık bir ses değil. "Çıkabilirsiniz. ". Tanıdık sesin yine konuşması ile kim olduğunu çıkarmaya çalıştım. Kapı kapanma sesi gelmesi ile eş zamanlı olarak omzuma aldığım darbe ile elimi ağrıyan oraya atıp acıyla gözlerimi sıkı sıkı kapattıktan sonra sinirle yerimde doğrulup gözümü açınca gördüğüm sima ile şaşkınlıkla ağzım sonuna kadar açıldı. Nasıl yani? O ölmüştü. O yedi yıl önce ölmüştü. Daha demin başıma koyduğum yastığa ona atıp "Öcü!" diyip olduğum yerden fırladım. Yastık onun gülen yüzüne çarpınca hemen gülümsemesini sildi ve derin bir nefes alıp yine gülümsemeye başladı.

Üstüne baktığımda ise sanki ortaçağda gibiydi. Saçlarından ufak bir şey alıp arkasında tokalamış geri kalan saçını da salık bırakmıştı. Üstündeki kıyafet ise beni asıl şaşırtan unsur. Belini sımsıkı sarmış,kalçadan sonra bollaşan,prenses yakalı,uzun kollu,kolu sımsıkı sarmış dirsekten sonrası bollaşan siyah renkli bir şey giymişti. Kafamı biraz öne uzatıp "Nasıl nefes alıyorsun?" diye sordum. Gülerek  "Alamıyorum." dedikten sonra iki elini de önünde birleştirdi. Sonra benim üstüme dik dik bakıp ağzının içini ısırarak başka tarafa bakmasıyla bende üstüme baktığımda çığlık atarak iki elimle önümü kapatmaya çalıştım. Üstümde buz mavisi paçalı don ile askılı buz mavisi korseli üst vardı. Pis sapık. Uzun süre baktı değil mi üstüme? Öldü ama şimdi daha beter ölecek.

WATYLAND (Kısa Hikaye)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin