Güzel yorumlarınız için hepinize teşekkür ediyorum, harikasınız !
Bazen rüyalarınız o kadar güzel olur ki, uyanmak istemezsiniz. Rüyamda açık havada, şirin bir kafede oturuyordum. Daha önce görmediğim, çok güzel bir şehirdeydim. Güneş parlıyor, hoş bir bahar rüzgarı saçlarımı hafifçe geriye doğru itiyordu. Hemen karşımda Barış oturuyordu, bir yandan kahvesini yudumluyor, bir yandan kocaman tebessümüyle gözlerime bakıyordu. Kendimi o kadar mutlu ve huzurlu hissediyordum ki, sonsuza kadar bu kafede oturalım istiyordum.
Ama bir anda bir ses duyuyorum, nereden geldiği belli değil. Kapı açılma sesi gibi, ama etrafımızda kapı yok. Karşımda oturan Barış'a anlamaz bakışlarla bakıyorum ama onun hiçbir şeyden haberi yok, gülümsemeye devam ediyor. Sanırım bir tek ben duymuştum bu sesi.
Hala gözlerim Barış'tayken omzuma bir şey dokunuyor ve sarsılmaya başlıyorum, boşluktan duyulan bir ses adımı çağırıyor.
"Can! Can!"
Ve bir anda her şey kayboluyor, kafe, şehir, Barış...Tüm bunların rüya olduğunu anladığın an yaşadığın o hayal kırıklığı hissi tüm vücudumu kaplarken kaybolmayan tek şeyin o o boşluktan gelen ses ve beni sarsan eller olduğunu farkettim.
"Uyansana be adam!"
Ani bir panikle gözlerimi açtığımda Danla'nın suratını tam dibimbe görmemle irkilip geriye çektim vücudumu. Öfkeli olduğunu burnundan solumasından anlıyordum.
"Nihayet." dedi elini omzumdan çekip, doğrulurken. Neler olduğunu idrak etmek birkaç saniyemi aldı, bu gece Danla ve Berkan'la gizlice buluşup konuşma kararı almıştık. Üstelik Danla gece beni almak için geleceğini ve bu yüzden uyumayıp onu beklememi söylemişti. Gündüz vakti değil de gece buluşmak istemelerinin sebebi dikkat çekmemek ve rahat olmaktı.
"Tamam, uyandım," diye uyku sersemi sesimle mırıldanıp doğruldum yerimde. Hala gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. "Alican şüphelenmesin diye numaradan uyuyormuş gibi yapacaktım ama cidden uyuyakalmışım, kusura bakma."
Danla'nın yüzünü şu an tam göremesem de nedense gözlerini devirdiğine emindim. "Çabuk kalk. Acele etmeliyiz." diye komut verdiğinde yorganımı üzerimden ittirip kalktım yataktan. Çorap ve terliklerimi giydikten sonra odadan beraber çıktık.
Karanlık koridorda beraber hızlı hızlı yürürken tek ışık kaynağımız Danla'nın elindeki el feneriydi. 3 numaralı geçide doğru yürüyorduk, sırası değildi ama aklıma yine Barış'la dün gece yaptığımız kaçamak geliyordu. Şu lanet Kızıl Kule'de normal uyuyarak geçirdiğim bir gece olacak mıydı acaba?
"Kapıyı nasıl açtın?" diye sordum, aklıma bir anda gelince. Geçide vardığımızda Danla eşofmanının cebinden beyaz bir kart çıkarttı, Barış'ın dün bana gösterdiğinin aynısıydı.
"Hademelerden birinden çaldım." diye açıkladıktan hemen sonra geçit kapısını açtı ve tekrar yürümeye başladık.
"Yokluğunu farketmeyecek mi?"
"Şu an kaybettiğini sanıyor. Sürekli yemekhaneyi temizleyen bir hademe. İşimiz bittiğinde kartı yemekhanede bir yerlere fırlatacağım, yarın orayı temizlerken bulacak ve düşürdüğünü zannedecek."
"Süper." dedim sadece. A koğuşuna geçip hızlı bir şekilde üçüncü kata çıkana kadar hiçbir şey konuşmadık, sadece onu takip ettim. Havuz olan salonun yanından geçip yine 209 numaralı odaya, yani bu sabah konuştuğumuz malzeme deposuna girdik.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECZUP
Mystery / ThrillerBir akıl hastanesi düşünün...Çalışanları tuhaf, yemekleri tuhaf, hastaları tuhaf...Ortada bir şeyler dönüyor, herkes farkında ama kimse ne olduğunu sorgulamıyor...Neden susuyorlar? Kimden korkuyorlar? Belli değil. Şimdi ise geleceği parlak, zeki bir...