"Can..."
Uykumun ortasında Barış'ın sesini uzak bir tünelden geliyormuş gibiydi. Arka planda birileri kapıyı çalıyordu sanırım. İsmimi tekrar edip duruyordu, çağırıyordu beni ama sesi daha çok fısıltı gibi geliyordu kulaklarıma. Saniyeler sonra parmaklarının omzuma dokunuşunu hissettim, ardından bedenimin hafifçe sarsılışını. Belki de uzun süredir huzurlu uyku çekmediğim için uyanmak böyle zor geliyordu.
"Can!"
Aniden gözlerimi açtığımda Barış'ın benimkinden sadece birkaç santim uzaklıktaki yüzü çıktı karşıma. O anki şaşkınlıkla ne olduğunu sormak için dudaklarımı araladım ama kıvrak bir hareketle elini ağzıma götürüp beni susturdu. Kapının gerçekten çalındığını o an farkettim, rüya falan görmüyordum yani.
"Barış?" diye kapının ardından tanıdık bir erkek sesi duyuldu. "Neyin uykusu bu oğlum? Açsana şu kapıyı."
Bu sesin sahibi Mert'ten başkası değildi. Uyku sersemi zihnimde neler olduğunu oturtmam sadece iki saniye sürdü. Mert, kapıda. Ben ise içeride Barış'ın yatağında yatıyorum. Ve Mert Barış'ın homofobik psikopat annesinin arkadaşı.
Bir yandan vücudumu panik sararken kocaman açılmış gözlerimi Barış'ın yüzüne çevirdim. Bana göre daha sakin görünüyordu, elini ağzımdan çekmeden önce diğer elinin işaret parmağını dudaklarına götürüp susmamı işaret etti.
"Geliyorum, patlama!" diye bağırdı, kapıdaki Mert'e hitap ederek.
Ben içerideyken kapıyı açmayı düşünüyorsa demek ki saklanmam gerekecekti. Yatağın hemen yanında duran giysi dolabına ikimiz de aynı anda baktık, en iyi seçenek orasıymış gibi görünüyordu.
Barış yataktan kalkıp dolabın kapısını açtı ve rastgele bir gömlek aldıktan sonra eliyle dolabın içine girmemi işaret etti. İçeride benim girebileceğim ölçüde bir boşluk kesinlikle vardı ama yine de nefes almakta zorlanacağım kesindi.
Olabildiğince sessiz olmaya çalışıp yataktan kalktım ve gönülsüzce gardrobun içine girdim. Birilerinin karısıyla yatakta basılmışım gibi saklanmak içime pek sinmiyordu ama hayat bana bunu da yaptırıyordu işte.
Ben içeri girdikten sonra dolabın kapısını kapatmadan önce Barış son kez yüzüme baktı, sadece dudaklarını oynatarak yavaşça "Sessiz ol." diye hatırlattı bana. Dolabı kapatırken Mert'in hala kapıda söylendiğini duyabiliyorduk.
"Ne yapıyorsun yahu içeride?" diye sitem ettiği sırada ben artık hiçbir şey göremiyordum, dışarıda neler olup bittiğini anlamamın tek yolu seslerdi.
Önce kapının açılma sesini duydum. "Ne var sabahın köründe?" diye Barış, bariz bir sinirle sorduğunda Mert kısık sesle güldü.
"Sabahın körü mü? Saat on bir!"
Adım sesleri. Sanırım Mert, davet edilmemesine rağmen içeri girmişti. Korkudan kalbim hızlanırken dişimi sıkıp beklemeye devam ettim.
"Alarmım çalmamış...Kırk yılda bir kere uyuyakalmışım, dünyanın sonu değil."diye Barış'ın bıkkın sesi tekrar duyuldu, kapının kapanma sesinin hemen ardından.
"Benim bildiğim Barış böyle şeyler yapmaz açıkçası...Dikkatini dağıtan bir şey yoksa tabii."
"Ne saçmalıyorsun sabah sabah?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECZUP
Misteri / ThrillerBir akıl hastanesi düşünün...Çalışanları tuhaf, yemekleri tuhaf, hastaları tuhaf...Ortada bir şeyler dönüyor, herkes farkında ama kimse ne olduğunu sorgulamıyor...Neden susuyorlar? Kimden korkuyorlar? Belli değil. Şimdi ise geleceği parlak, zeki bir...