Geldim :D Kusura bakmayın, dersler yetişmiyor, önümde bir sürü sınav var o yüzden gecikiyor bölümler. Yaptığınız yorumların hepsini tek tek okuyorum, hepinize teşekkürler !
Mantık/İmla hatası farkederseniz söyleyin lütfen... :D
Hayatım boyunca hep korkak bir insan olmuştum. Karanlıktan, evde yalnız kalmaktan, kavga etmekten, hatta yalan söylemekten bile korkardım. Risk almak doğamda yoktu, o yüzden bir mecera filminde olsam kesin sıkıcı bir yan karakter olurdum diye düşünürdüm.
Ama nedense korkak bir insana göre fazla cesaretli fikirlerim vardı hep.Mesela internetten anonim hesapla Kızıl Kule'nin kirli çamaşırlarını ortaya dökme planı gibi. Karşımızda nasıl bir düşman olduğunun farkındaydık, Barış beni bu konuda bizzat uyarmıştı. Biz üç aptal genç, suçsuz insanların üstünde onların rızası olmadan deney yapan bir örgüte ne yapabilirdik? Muhtemelen hiçbir şey. Yine de bu beni durduruyor muydu? Hayır.
Battı balık yan gider psikolojisiydi bu. Zaten bir kere düşmüştük bu bataklığa, hiçbir şey yapmayıp sadece onlara boyun eğmeğe devam edersek sonumuz kim bilir ne olacaktı. O yüzden bari bir şeyler yapmayı denemeliydik. Kendimizi ve belki de diğer gençleri kurtarmak için en azından bir adım atmalıydık.
Ve belki de bir adımdan daha fazlası. Bir atlayış. Benim şu an yapamadığım bir atlayış.
"Ulan yarım saattir orada öylece duruyorsun, atlayacak mısın artık?"
Aşağıda bir yerlerden duyulan cırtlak ses Danla'ya aitti. Onu göremesem de gözlerini devirip durduğundan emindim.
Gecenin körüydü, Kızıl Kule'de herkes kilitli kapıların arkasında uykusuna dalmıştı. Biz hariç. Penceremin eşiğinde dikilirken sert rüzgar beni sarsıyor, dengemi kaybediyormuş gibi hissetmeme neden oluyordu.
"Yarım saat değil, abartma." diye sesimi kısık tutmaya çalışarak Danla'yı yanıtladım. Yatağında, uyku ilaçlarının etkisiyle mışıl mışıl uyuyan Alican'ı uyandırmamaya özen gösteriyordum. Zaten sürekli ortadan kayboluşlarım ve geçen sabah uyandığında yatağımda olmayışım onu yeteri kadar şüphelendirmişti.
"Hey Allah'ım ya! Bu çocuğun daha ikinci kattan atlamaya götü yemiyor ama biz onun planlarına uyuyoruz. Şaka gibi..."
"Beğenmiyorsan gelmeseydin, sana yalvaran mı vardı gel diye?" diye tek kaşımı kaldırarak sitem ettiğimde yine bir şeyler geveledi ama rüzgarın uğultusundan tam duyamadım.
"Can, eğer korkuyorsan öyle direk atlama." dedi Berkan, Danla'nın aksine anlayışlı bir sesle. "Ellerinle pencerenin pervazına tutunarak vücudunu tamamen aşağı sarkıt, sonra bırak kendini."
İçimden pencereyi kapatıp yatağıma dönmek ve kıvrılarak uyumak geliyordu ama kendi planımda döneklik yapamazdım. Aynı Berkan'ın söylediği gibi kendimi aşağı sarkıttım. Kulağa kolay geliyordu ama gerçekten yapınca işler değişiyordu. Vücudum resmen havada asılı kalmıştı ve beni orada tutan tek şey pencere pervazına tutunan parmaklarımdı.
"Bırak kendini, şimdi." diye Berkan fısıltıya benzer bir sesle beni cesaretlendirmeye çalıştı.
"Korkuyorum..."
"Can, eğer şimdi siktir olup atlamazsan yerden bulduğum en büyük taşı kafana fırlatacağım, baygın halde düşeceksin buraya, yeter be!" diye çemkirdi diğer şahıs.
"Of iyi be," diyip gözlerimi kapattım ve ellerimi bıraktım. Sadece iki-üç saniye sürdü, vücudum boşlukta aşağı doğru akarken midemde o garip hoşnutsuzluğu hissettim. En sonunda ayaklarım çimenlere dokundu ve hemen ardından dengeyi sağlayamayan tüm vücudum yere yığıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECZUP
Mystery / ThrillerBir akıl hastanesi düşünün...Çalışanları tuhaf, yemekleri tuhaf, hastaları tuhaf...Ortada bir şeyler dönüyor, herkes farkında ama kimse ne olduğunu sorgulamıyor...Neden susuyorlar? Kimden korkuyorlar? Belli değil. Şimdi ise geleceği parlak, zeki bir...