Akşam saat yedi sularında evimdeydim. Mutfakta duvara bitişik masanın arkasında oturuyordum, önümde bilgisayarım açık duruyordu. Bir yandan internette şu Kızıl Kule denen, gitmeye razı olduğum terapi merkezini araştırmaya çalışıyor, bir yandan da bana pankek yapan Gizem'e bugünün detaylarını anlatıyordum.
Ne garip değil mi? Rektörle görüşmemin ardından eve döndüğümde Gizem'i kapıda elinde sakinleştirici hap ve bir şişe suyla beklerken bulmuştum. Okuldan atılıp ağlama krizlerine gireceğimden çok emindi ama şimdi bana kutlama pankeki yapıyordu.
"Nasıl ya, şimdi Ekrem Hoca, Yunus Emre salağının babasıyla kanka mıymış?" diye sordu Gizem. Bir elinde spatula tutuyorken diğer eli ocaktakı tavanın kulpunu tutmuş, ara sıra hafifçe sallıyordu.
"Öyleymiş. Yani, ben de Barış'ın yalancısıyım." dedim gözlerimi bilgisayarın ekranından ayırmadan. Tabii ki, bugünü anlatırken Gizem'e beni ikna eden bizim yakışıklı, uzun boylu çocuktan bahsetmeyi ihmal etmemiştim.
"Çok saçma ya..." diye mırıldandı Gizem. "Kesin okula da torpille sokmuştur oğlunu. Yoksa hep merak ederdim, bu beyin özürlüsü bizim üniversiteyi nasıl kazandı diye."
Pankekler piştikçe mutfağı saran nefis kokuyu içime çekerken başımı salladım. Bunun olması gayet muhtemeldi. Ama şimdi bunlara kafa yormak istemiyordum. Şu anda beynimi meşgul eden şey, şu lanet terapi merkeziyle ilgili internette bir bok bulamıyor olmamdı.
"Bu ne biçim bir yer ya?" diye söylendim kendi kendime. Google'da Kızıl Kule sözünü arattığımda bir site çıkıyordu evet, ama hayatımda gördüğüm en kıytırık, en kötü tasarlanmış site olabilirdi. Ekranın sağ üst kısmında logo vardı, arka plan bir ormanlık manzara fotoğrafıydı, ekranın ortasında ise küçük bir paragraf vardı.
Kızıl Kule enstitüsü, türlü psikolojik rahatsızlıklardan şikayetçi gençler için kurulmuş, modern bir terapi merkezidir. Kuruluşunun beşinci senesine giren Kızıl Kule, beş yüze yakın hastası, alanının en iyileri olan psikiyatrist ve psikologları ve alternatif tedavi metodları ile Türkiye'nin en farklı ve en öncül terapi merkezlerinden biridir.
Harika. Siteden öğrenebileceğiniz maksimum bilgi Kızıl Kule'nin ne zaman kurulduğu, telefon numarası ve e-posta adresiydi. Gerçekten, onun dışında hiçbir şey yoktu. Ne binanın adresi, ne içerisinin fotoğrafları, ne çalışanlar veya tedavi metodları hakkında detaylı bilgi...
"Ulan bana iki gün verseler bundan daha iyi bir site tasarlarım." diye sitem ettim kendi kendime, boş boş ekrana bakarken. Sanki gerçekte öyle bir şey yokmuş gibi, uydurma bir siteye benziyordu.
"Ne oldu ya?" diye sordu Gizem, artık hazır olan pankekleri tabağa koyduktan sonra önüme getirirken. Karşımda böyle mis gibi kokan bir tabak varken konstantre olmam çok zordu.
"Bu siktiğimin tımarhanesi nasıl bir yermiş öğrenmeye çalışıyorum ama," dedim, daha fazla beklemeden pankeklerden birini elimle alıp ağzıma tıkıştırdım. "Hiçbir şey bulamıyorum. Site bomboş."
"Barış Bey'e sorsaydın ya sorularını?" diye Gizem yanıma geçip bilgisayara bakmaya başladı.
Omuz silktim. "Aklıma gelmedi ki o sırada."
Barış'la konuştuktan sonra Ekrem Hoca'yı odaya çağırıp ona tımarhaneye yatmaya razı olduğumu söylemiştim. Önce bayağı bir şaşırmıştı adam, sonra ise bozuntuya vermeyip "En doğru kararı verdin." gibisinden bir şeyler zırvalamıştı. Sonrasında bana imzalamam için üç sayfalık bir sözleşme verdiler. Tabii ki, sabrım ancak ilk sayfasını okumaya yetti, geri kalanını okumadan imzayı bastım. Bu her seferinde kızdığım ve bir türlü düzeltemediğim bir huyumdu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECZUP
Misterio / SuspensoBir akıl hastanesi düşünün...Çalışanları tuhaf, yemekleri tuhaf, hastaları tuhaf...Ortada bir şeyler dönüyor, herkes farkında ama kimse ne olduğunu sorgulamıyor...Neden susuyorlar? Kimden korkuyorlar? Belli değil. Şimdi ise geleceği parlak, zeki bir...