Uzun bir aradan sonra geri döndüm. Özel sebeplerden dolayı yazamıyordum, kusura bakmayın. Bu bölüm şimdiye kadarki en uzun bölüm, telafi eder umarım. Hala bekleyen kaldıysa iyi okumalar. :D
"Ne yapıyorsun sen burada?"
Ne yapıyorum ben burada...?
Sorusuna cevap vermem imkansızdı. Eliyle ağzımı bu kadar sıkı kapatmışken konuşmayı bırak, nefes almakta zorlanıyordum. Neyse ki koridorda konuşmaları duyulan adam ve kadının adım sesleri bize iyice yaklaşırken Barış sorusuna cevap vermemi beklemedi, sadece bedenimi duvarın içinde küçük bir boşluğa doğru çekti.
Hala bir eli ağzımı tutuyordu, boşta kalan dirseğini ise göğsüme dayayarak sırtımı duvara yaslamıştı. Karanlıkta hiçbir şey göremiyordum, sıcak nefesleri yüzüme çarpıyorken "Sessiz ol." diye fısıldadı sadece.
"Ha bir de, bugün olanlar...Şu yeni gelen çocuk kendini kaybedip önce Sercan'a, sonra da seninkine saldırmış." dedi erkek sesi.
Artık çok yakınımızda oldukları için konuşma sesleri daha belirgindi."Evet, biliyorum." diye Brenda, hoşnutsuz bir sesle yanıtladı onu. Benden bahsettiklerini farkedince kalp atışlarımın hızlanmasına engel olamadım, dahası, şu an eli göğsümün üzerinde duran Barış da bunu hissediyor olmalıydı.
"Bir önlem almayacak mıyız?" diye adam sorduğunda gözlerim fal taşı gibi açıldı, ne önleminden bahsediyordu?
"Bizlik bir şey değil," diye Brenda onu malum aksanıyla yanıtladı. "The boy has issues. Buraya gelmeden önce de böyleydi."
"Tabii ya, öfke kontrol sorunları...Nedense hep bir kusuru oluyor böylelerinin. Sence bu da mı bir hayal kırıklığı olacak?"
"Hayal kirikligi? What does that mean?"
"Şey yani..."
Bizden uzaklaştıkları için sesler giderek azaldı, kelimeler silikleşti. O konuşmanın devamını deli gibi merak ediyor olsam da elimden bir şey gelmezdi. Barış beni böyle tutuyorken çaresizdim. Sesler tamamen kaybolduktan sonra ağzımı tutan elini gevşetti, daha sonra yavaşça geri çekti bana yasladığı vücudunu.
Bir süre sessiz kaldık. Gözlerimi karanlıkta onun uzun siluetine dikmiş, korkudan ne diyeceğimi şaşırmış bir şekilde bekledim.
"Bir açıklaman vardır umarım?" diye tısladı en sonunda. Aklım hala Brenda ve diğer adamın konuştuklarındaydı, onları çözmeye çalışırken Barış'a açıklama yapmayı pek umursamıyordum. Benden ses çıkmayınca iç çekti Barış, daha sonra elini bileğime sararak "Benimle gel." diye kısık sesle konuştu.
Karanlıkta beni peşinden sürüklemeye başladığı an korkudan dizlerimin titremeye başladığını hissettim. Garipti değil mi, iki gün önce dans edip eğlendiğim, dudağından öptüğüm, bugün ise patakladığım adamdan şimdi ölesiye korkuyordum. Nereye götürüyordu beni? İkinci bir Ufuk Gündüz vakası olma yolunda mı ilerliyordum yoksa?
"N-nereye?" diye sorduğumda elimde olmadan kekelemiştim, bu yüzden içimden kendime münasip bir küfür ettim.
"Benim odama." diye Barış, beni düz bir sesle yanıtladı. Hemen sonra duraksadı ve yanlış anlaşılma olmasın diye açıklamaya başladı. "Burada koridorun ortasında konuşmamızı beklemiyorsun herhalde, her an birileri çıkabilir."
Ses çıkarmadan onun beni yönlendirdiği gibi yürümeye devam ederken kalbim korkudan göğsümü delip çıkacakmış gibi atıyordu. Nedense ona inanasım gelmiyordu. Odasına değil de başka bir yere götürmediği ne malum? Bu geceyi sağ çıkabileceğim ne malum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECZUP
Misterio / SuspensoBir akıl hastanesi düşünün...Çalışanları tuhaf, yemekleri tuhaf, hastaları tuhaf...Ortada bir şeyler dönüyor, herkes farkında ama kimse ne olduğunu sorgulamıyor...Neden susuyorlar? Kimden korkuyorlar? Belli değil. Şimdi ise geleceği parlak, zeki bir...