Kahve Telvem

120 2 0
                                    

Beni evimin önünden aldı. Denize sıfır, büyük gemilerin dalgaları yanımızdaki duvara çarptıkça yüreğimi hop ettiren, Rumeli Hisarının tam karşısında, eşsiz bir Boğaz manzarası olan, sıcak ve samimi bir kafede sohbet ediyorduk bu sefer. Akşam olunca iş yerlerinin, dükkanların, restaurantların, vapurların ve evlerin yaydığı parıltılarla daha da güzelleşiyordu Boğaz manzarası. Kiminin sıcacık, mutluluk dolu ışığı yayılıp etrafı aydınlatıyordu, kiminin ise buz gibi soğuk, yalandan parıltısı göze batıyordu. Ve nedense, yalandan parıltıları içerideki mutsuzluğu örtemiyordu. Yolcu taşıyan vapurların ışıkları ayrı ayrılardı, küs gibi. Ama aynı vapurun ampulleriydiler ve onlar da biliyorlardı bunu. Rumelinin ışıkları da dikkatleri çekerdi hemen. O altından yansıyan ışık, gölgede bırakırdı çevresindekileri. Heybetli ve asil dururdu, göz kamaştırırdı. Köprünün ışıkları da haylaz bir yanar, bir sönerdi. Trafikte bekleyen onca arabayla dalga geçercesine dans ederlerdi. Mutluydu, çocuklar gibi. Tüm bu manzarayı izlerken sıcacık bir çay ve beraberinde yakılmış bir sigara eşlik edince herşey daha da güzelleşiyordu.
O şekerli, ben orta kahvelerimizi söyledik. Uzun süre sohbet ettik, birlikteyken konuşacak çok şeyimiz oluyordu. En güzeli ise bunu, sanki uzun zamandır birbirini tanıyan iki arkadaşmışçasına yapıyorduk. Ben sınavlarımdan bahsediyordum. O ailesinden ve gelecekte yapmak istediklerinden. Konu konuyu açarken kahvelerimiz bitti. Fincanını kapattı ve falına bakmamı rica etti. Tereddütlüydüm. Yine de kabul ettim. Söyliyecek birşey bulamıyordum. Ne söylenirdi ki? Ben fazla birşey söyleyemeyince fincanı elimden aldı. Muzur bir çocuk gibi gülümsedi ve bana birşey gördüğünü söyledi. Gördüğü şeyden memnundu.
Gördüğü kalpti. Ve kahve telvesi bize vesile olmuştu.

Kahve TelvesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin