Bir ay içinde onunla ailemden daha fazla zaman geçirmiştim. Birlikte günahlarımızı paylaşıyorduk. Bazı geceler duygularım birden taşıyordu. Her şiirim onunla doluydu. Bir ayın sonunda ikimiz de bilmeden birbirimiz için hissettiklerimizi kağıda döküp birbirimize okuttuk. Böyle böyle de her ay için yazmaya karar vermiştik birbirimize. Duygularımızı, hissettiklerimizi. Her ay el değiştirecekti defterimiz. Düşüncelerini okumak keyif veriyordu. Huzur veriyordu. Varlığı da huzur vericiydi. Bütün gün benimle olsa bile, hatta yan odaya beş dakikalığına gitse, özlüyordum onu. Kokusunu, elimi tutuşunu, nefesini, gözlerini özlüyordum en başta. O benim hiç bitmesini istemediğim filmim, hiç solmasın dediğim çiçekler ve hiç geçmesin dediğim zamandı. O uzun zamandır çıkmadığım karanlık boşluktan beni çekip aldı. Nefes aldığımı hissettirdi. Konuşmak için kelimelere ihtiyacımız olmazdı. Sadece gözlerime bakar sadece gözlerine bakardım. İşte o sessizlikte, gözlerinden düşüncelerini okurken anlardım. Huzur bulabilmek için tek başıma olmam gerekmiyordu. Yeniden doğmuşum gibiydi. Ve sanki öncesi, onu yaşamak için geçirilmesi gerek bir zamandı. Cehennem azabı gibi gelen yalnızlığım ve yalnızlığımla mutlu olmaya çabalayışlarımdan ne bir pişmanlık ne de bir üzüntü duyuyordum. Çünkü biliyordum, şimdilerdeki mutluluğumu kaldırımlarda tek başıma yürüdüğüm yağmurlu günlere borçluydum. O hayatımın güneşli günleri, belki biraz erken ya da tam olması gereken zamanda çıkmıştı karşıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Telvesi
ChickLit...Belki de dedikleri gibi bir yerden beni izleyen biri vardı. Büyüdükçe inançlarımı yitirip unuttuğum biri. Duymuştu belki de onu inkar eden düşüncelerimi ve sonunda halime acıyıp beni affetmişti. Onu benim karşıma çıkartmıştı. Böyle mi ispatlamak...