13. Bölüm

226 19 3
                                    


Abby, Arkadia'daki garaja giderek aklındaki planın gerçekleşip gerçekleşemeyeceğini merak ediyordu. Bunu Raven'a anlatmak için garajdan çıkıp içeri tıp bölümüne doğru ilerledi.

"Ah," diyerek bacağını sedyeden aşağı indirmeye çalışan Raven'ı görünce koşarak ona yardım etti Abby.

"Abby, bende sana geliyordum." Dedi Raven ve ayaklandığı sıra yanlarına yaklaşan sesli adımlar duyuldu.

"Abby, Kane burda olabileceğini söyledi." Diyerek içeri giren Bellamy gözleriyle öfke saçıyor gibiydi.

"Clarke'la Lexa daha gelmedi Bell," dedi Abby, Raven'ın anlattıklarından sonra Bellamy'nin şu anki tüm düşüncelerini tahmin edebiliyordu. Ve ona beslediği sempati tamamiyle yok olmuştu.

"Beni Pike görevlendirdi, Lexa'nın Clarke'ı rehin aldığını düşünüyoruz." Dedi Bellamy.

"Bunu nasıl düşünürsünüz? Lexa'nın Clarke'ı yani 13. Klanın liderini nasıl koruduğunu-" Bellamy, Abby'nin cümlesini tamamlamasına izin vermedi ve,

"Biz 13. Klan değiliz, ayrıca Lexa'nın belki bizi 13. Klan yapacağını söyleyip saldırmak için ayakta uyutmadığını nereden bileceğiz?" Diyerek Lexa'ya karşı tüm nefret ve öfkesini kustu Bellamy.

Abby, Raven'a kafasını çevirdiğinde Raven: 'ben söylemiştim' der gibi bakıyordu. Abby artık her şeyi tamamen kafasında oturttu ve,

"Lexa'ya biraz zaman ver, on üç tane klanı toplamanın ne kadar zor bir şey olduğunu tahmin bile edemeyiz." Diyerek Bellamy'i biraz olsun sakinleştirmeye çalıştı Abby. Ama işe yarayacak gibi durmuyordu.

Bellamy, daha fazla Abby'i dinlememek için tıp bölümünden çıktı ve Ravenla Abby yalnız kaldılar.

Abby aklına gelen soruyla sedyede oturan Raven'ın yanına giderek sedyeye oturdu.

"Raven, güneş enerjisiyle bir aleti hemen nasıl işleve geri kazandırabilirsin?" Diye sordu Abby,

"Ne zamana gerekiyor?" Raven konuyla tamamen ilgili olduğunu göstererek devam etti,
"Ve neyi güneş enerjisine çevireceğim?"

Abby gülümsedi ve konuşmaya başladı,
"Roverkop, yani ARK'ta projesini hazırladığımız ve malzemelerini uzaydan indirdiğimiz araba."

Raven, Abby'nin devam etmesini bekledi,
"Yarına kadar hazır olması gerekiyor Raven, Polis'e daha çabuk gitmemiz için." Dedi Abby,

"Abby, biliyorsun ki o malzemeleri yenisiyle değiştirmem en az bir haftamı alacaktır." Abby kafasını eğdi,

"Sen yapabildiğin kadarını yap, yarına kadar işin biterse arabayla gideriz. Hazır olmazsa bile benim Polis'e gidip bir an önce Clarke'ın iyi olduğundan emin olmalıyım." Raven başını salladı ve ayaklanmaya çalıştı, bacağından dolayı zorlansada inmesine Abby yardım etti.

"Bellamy'i durdurmanız gerek Abby, çok büyük bir savaş başlatılacak yoksa," dedi Raven ve Abby zaten Raven bunu demese bile durumun ne kadar ciddi olduğunu biliyordu.

***

Üzerindeki ağırlıkla gözlerini açtı genç kız, olması gereken yerdeydi, odasındaydı. Yaşadığı her şey bir rüya gibiydi. Ama değildi, öyle olmasını umardı. Kısa süreli bir hafıza kaybından sonra beyni başına ne geldiğini ona hatırlattı ve yattığı yerden hemen ayaklanmaya başladı.

"Lexa," diyerek mırıldandı ve üzerindeki siyah tüllü elbiseyi sıvadı ve ayakkabılarını giyerek odasından çıktı. Merdivenlerin yanındaki odasından ayrılarak taht odasının yanına varırken, taht odasından Titus çıktı.

Clarke, Titus'ın yanından Lexa'nın odasına gidecekken, Clarke'ın kolundan tutup onu durdurdu. Öfkeyle gözlerinin içine baktı.

"Wanheda, sen ne yaptığını sanıyorsun?" Dedi Titus sıktığı kola daha da fazla baskı uyguluyordu. Clarke'ın gözleri sulanmıştı bu baskıdan ama Titus'tan da kurtulup Lexa'nın odasına gitmeye çalışıyordu.

"Bana bak Wanheda," diyerek kükredi Titus ve Clarke'ın kulağının dibine kadar girdi.

"Üç yüz kişilik ordumuzda sağ kalan tek bir kişi var ve bunun sorumlusu senin halkın!" Dedi ama sesini de aynı zamanda Lexa'nın duymaması için kısık tutmaya çalışıyordu.

Clarke anlamayarak kaşlarını çattı ve: "Neyden bahs ediyorsun Titus?" Diyerek konuyu anlamaya çalıştı.

"Ne demek istediğimi biliyorsun! 13. Klan olmak istemediğiniz için halkımızdan üç yüz kişiyi, sizi korumak için gönderdiğimiz orduyu öldürdünüz!" Titus öfkeyle kükrememek için kendini zor tutuyordu. Gözlerinden alev fışkırıyordu sanki.

Clarke duyduklarıyla hayrete düştü. Halkı böyle bir şey yapamazdı, onları korumak için gönderilen orduya zarar vermezdi. Masum üç yüz kişilik bir orduyu öldüremezlerdi. Buna inanmıyordu, Titus ne dediğini bilmiyor diye aklından geçirdi.

"Benim halkım olduğunu nereden biliyorsunuz, bildiğim kadarıyla Azgeda ittifaklığımızdan yana değil!" Diyerek kolunu sıkan Titus'ı göğsünden ittirmeye çalıştı Clarke, ama Titus'ın gözü dönmüş gibiydi Clarke'ı duvara ittirdi ve kolundan daha sıkı tutmaya başladı. Clarke bu sıkı tutuştan sonra yüzünü buruşturdu.

"Indra, ordudan sağ kalan tek kişi. Onu mesaj yollamak için bırakmışlar. 13. Klan olmayı reddettiklerini söylüyorlar. Bunun Azgeda olacağını sanmıyorum (!)" diyerek dalgaya alarak konuşmaya başladı Titus ve Clarke hâlâ buna inanmak istemiyordu.

Clarke duyduğu şeyle kaşlarını çattı ve düşünmeye başladı, kim, halkından kim böyle bir şeyi yapardı?
Titus, Clarke'ın düşüncelerini okumuş gibi söylediklerine cevap verdi.

"Bellamy." Dedi Titus öfkesini az öncekine göre daha belirgin kılarak.

"Bu imkansız." Dedi Clarke ve Titus'ın hâlâ daha tuttuğu kolunu umursamayarak üstüne yürümeye başladı.

"Yalan söylüyorsun, sende Gustus gibi bu ittifağın hiç olmamasını benim ölmemi istedin!" Dedi Clarke ve derin bir nefes alarak devam etti aynı zamanda boşta kalan sağ koluyla elbisesinin kemerine gizlediği hançeri çıkarıp Titus'ın boğazına dayadı. Bu her ne kadar zor olsada, Titus'ın gevşeyen tutuşundan faydalanarak boğazına hançerini dayadı.

"Ama sende bunu tıpkı Gustus gibi hayatınla ödeyeceksin!" Diyerek dayadığı hançeri bastırmaya başlamıştı ki, her iki kolundan da tutulup karnına yediği tekmeyle iki büklüm yere dahi düşmeden merdivenlerden aşağı doğru indirildiğini fark etti. Elbisesinin altından akan kırmızı sıvıyı fark ettiğinde karnına atılan tekme aklına geldi, bacak arasından kan süzülüyordu. Hepsi aniden olmuştu zaten film şeridi gibi izlemekten başka bir şey yapamadı. Karnındaki tekme nefes almasını engelliyordu.

Ama daha önemli şeyler vardı şu anda buz gibi olan bir hücreye kapatılmıştı. Hücreye kilitlendiğinde odanın içinde birkaç tane daha kişi olduğunu gördü ama tam tersi onların kemikleri vardı, yaşamıyorlardı. Clarke bu görüntüden sonra yutkunarak taş duvara yaslanarak yere süzüldü ve gereğinden sert yere çarptığında ağzından ufak bir inilti kaçtı. Birkaç damla daha kan süzülünce elbisesini bacaklarının arasına toplayarak bacaklarını kendine çekti ve otururken cenin pozisyonu aldı. Kafasını dizlerinin üstüne gömdü. Gözlerindense fiziksel acının verdiği tepki doğrultusunda yaşlar süzülüyordu.

Why didn't say it?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin