16. Bölüm

291 25 2
                                    


"Peki şimdi, kumandanlığın üç önemli özelliğini sayın," dedi Heda ve etrafında sıralı olan çocuklar söylemeye başladılar,

"Bilgelik,"

"Merhamet,"

"Ve güç," öksürerek geldiğimi belirttim ve tüm gözleri üzerimde hissettiğimde anlık gerildim. Ve bu gerilimimi karşıdaki tebessüm eden dudaklar yok etmişti. İçimi garip bir huzur kapladı.

"Natblidalar, beni takip edin," diyerek burdaki varlığını dahi yeni anladığım Titus, Lexa'nın etrafında sıralanmış çocukları ayağa kaldırdı ve taht odasından çıkarırken çok kısa bir süre göz göze geldik ve gözlerinde hiçbir duyguya rastlamadım. Bu işte iyiydi, yetenekliydi...açık vermeme konusunda.

Tahtında, sol bacağını sağ bacağının üstüne atmış şekilde oturan Lexa'ya dikkat kesildim. Yüzünde anlayamadığım bir bakış vardı. Dudaklarının üzerini yaladı ve tek kaşını kaldırdı. Üzerimi süzüyordu.

Siyah ve bacaklarıma tam oturan dar kesim bir kot giymiş ve üzerinede tamamen deriden ve bedenimi tamamiyle saran uzun kollu bir büstiyer giydim. Fermuar göğüslerimin başladığı yere kadar kapalıydı ve boydan boya fermuarlı olduğu için bir nevi yelek gibiydide. Neden böyle baktığını anlamazken,

"Yaklaş," dedi ve ben anlamayarak kaşlarımı çattım, birkaç adım attım ve tahta doğru adımladım.

"Yaklaş, Clarke," diyerek cümlesini yinelediğinde bir adım daha atmamla beni kolumdan tuttu ve sağ bacağını sol bacağından indirip kucağında tahtın üzerinde oturmamı sağladı.

Ben ne olduğunu anlamazken, dudaklarımda hissettiğim baskıyla içimde yine o yoğunluğu hissettim. Karnımda bir karınca sürüsü vardı sanki ve hiç durmadan yolunu bulamazmış gibi hep bir taraflara koşuşturarak içimin gıdıklanmasını sağlıyorlardı. Bir taraftanda ürpermemi sağlayan el, özgürce yanaklarımdan aşağı koluma doğru kaydı. Oradanda belime doğru kaydı ve bel oyuğumda gezindi. Büstiyerin altından elini sokarak gezindi ve bel oyuğumu okşadı. Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim.

Dudaklarımın üzerini yalayarak alt dudağımı dişledi. Nereye koyacağımı bilmediğim ellerimin keşfe çıktığını o an anlayabilmiştim. Ellerim, Lexa'nın gür ve örgülü saçlarının üzerinde gezindi, oradanda keskin yüz hatlarına doğru kayarak belirgin elmacık kemiklerinin üzerinde durdu. Öylesine güzeldi ki, elmacık kemiklerini okşadım.

Dudaklarımı onunkilerden ayırdım ve soluklanırken aynı zamanda da onun boynuna bastırdığım dudaklarımı köprücük kemiklerine doğru kaydırarak dilimle yol çizdim. Köprücük kemiklerinin üzerini dişledim. O kadar belirgindiler ki köprücük kemiğiyle omzu arasına koyacağım herhangi bir sıvıyı içecek kadar derin bir hazne oluşuyordu.

"C..Clarke..mmh" sesi iniltilere dönüşürken onun iniltilerinin içimi sarmalayan elle bağlantılı olup olmadığını düşünmek dahi istemedim. Köprücük kemiğini dişlemeye devam ettim, pasif taraf olmak onu derinlemesiye etkilemiş gibi gözüküyordu. Bu nedenini anlamadığım şekilde hoşuma giderken,

Taht odasına dalan Titus'la Lexa'nın kucağından nasıl ineceğimi ve kızaran yanaklarımı nasıl saklayacağımı şaşırdım. Hiç istifini bozmadan sol bacağını sağ bacağının üstüne attı Lexa ve elimi tutarak benim tahtın kol dayama kısmına oturmamı sağladı. Titus ise tek kaşını kaldırarak Lexa'nın bu hareketine baktı. Aralarında nasıl bir konuşmanın geçtiğini bilmiyordum ama Lexa sanki Titus'a bir şey kanıtlamaya çalışır gibiydi ve Titus'ta buna inanmak istemiyor gibi bir hali vardı.

"Kapıyı çalmadın, Titus," diyerek sesindeki siniri stabil bir hâle getirerek içine attı Lexa, sonraysa Titus'ın bahanesini duymak için ona söz hakkı tanıdı. Kumandanın en sevdiğim özelliği merhameti ve söz hakkı tanımasıydı. Bu gerçekten etkileyiciydi, her şeyi yakıp yıkmak yerine toparlamaya odaklanıyordu. Bunu herkes yapamazdı.

Why didn't say it?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin