Bölüm 26 | VII

11.2K 952 2.8K
                                    

Handel
Largo (from Xerxes)

      Eski halinden eser kalmayan, harabeye dönmüş şatonun giriş katında bir yerlerdeydi. Neredeyse herkes Büyük Salon'da olduğu için oraya gitmeye cesaret edememişti. Kendine kimsenin olmadığı bir yerde, savaşın izlerini sonuna kadar taşıyan bir noktada yer bulmuştu. Büyük bir patlamanın etkisiyle yarısı yıkılmış olan duvarın önünde, yerde oturuyordu. Önünde koridordan devrilen bir sütuna ait büyükçe taşlar vardı.

      Çaresizce etrafına bakarken biraz ötesindeki taş yığınının arasındaki boş çerçeveyi fark etti. Bir zamanlar arkasındaki duvarda asılı olmalıydı, kime aitti acaba? Uzanıp boş çerçeveyi aldı, eliyle üstündeki tozu silmeye çalıştı. Sonra oturduğu yerin hemen yanına, duvara yaslayarak bıraktı. Ne kadar zamandır oturduğunu, daha ne kadar oturacağını bilmiyordu. Çaresizliğin ve korkunun içinde boğulduğunu hissediyordu. Buna daha ne kadar dayanabilirdi?

      Aldığı her nefes bir öncekinden daha acı verici hale gelmişti. Daha zordu. Dünyanın belki de en basit şeyi; Draco'yu öldürürcesine acı veriyordu. Beklemenin çaresizliğini bilmiyor değildi, Harry ile konuşmayı bekleyerek geçen haftaları olmuştu. Onu merak ederek geçirdiği ayları... Ancak hiçbiri şu an hissettikleriyle boy ölçüşemezdi. Onun ölmeye hazır bir şekilde gittiğini biliyordu ve bunu bilerek geçen her saniye, geçmişte yaşadığı aylardan daha katlanılmazdı.

      Şatonun sessizliğinde ve kendi çaresizliğinin karanlığında kaybolmak üzereyken duyduğu çığlık onu kaçamayacağı gerçekliğe çekti.

      "HAYIR!"

      Uzun süredir sessizliğin hakim olduğu şatoda Profesör McGonagall'ın sesi yankılandığında nefesini tutarak etrafına baktı Draco. Ne olduğunu bilmiyordu ve Harry ile alakalı kötü bir durum olmaması için dua ediyordu içinden.

      Sonra Draco'nun zaten pek de parlak olmayan umut ışığını söndüren diğer bağrışları duydu.

      "Hayır!"

      "Hayır! HARRY!"

      Ron ve Hermione'nin seslerini duyduğunda aceleyle yerinden kalkmış, yıkıntıların üzerinden geçerek aceleyle Büyük Salon'a doğru ilerlemeye başlamıştı. Salondan çıkan öğrencilerin binanın ana girişine doğru yığılırcasına ilerlediklerini gördüğündeyse adımlarını hızlandırdı. O sırada kalabalıktan haykırmalar yükselmeye başlamıştı.

      "SUSUN!" diye haykırdı Voldemort, bir gümleme duyuldu, parlak bir ışık çaktı ve hepsi zorla susturuldu. "Bitti artık! Onu yere koy, Hagrid, ayağımın dibine, ait olduğu yere!"

      Draco o sırada önüne yığılan kalabalığa girmek yerine kenara ilerledi ve merdivenlerin en üstünde durup ne olduğunu anlamak için karşıya baktı.

      "Görüyorsunuz ya?" dedi Voldemort. "Harry Potter öldü."

      Harry Potter öldü.

      Draco, bakışları Harry'nin yerdeki bedenini bulduğunda daha önce hiç hissetmediği bir acıyla ve öfkeyle tanıştı. Ruhunu parçalara ayıran acı o kadar yoğundu ki; bedenini ayakta tutacak gücü kalmadığını hissetti. Dengesini kaybetti ve yan tarafa doğru yıkılacak gibi oldu. Omzu yanındaki duvarla buluştuğunda refleks olarak eliyle de destek alarak ayakta kalmayı başardı. Nefes almakta zorlanıyor, Voldemort'un söyledikleri kulaklarına uğultu halinde ulaştığından idrak edemiyordu.

      Harry Potter öldü.

      Harry'nin yerdeki bedenine bakarken artık net görememeye başladığında yutkundu ve kolunu kaldırıp gözlerini sildi. Ama fayda etmedi. İçine sığmayan acısı gözyaşlarıyla dışarı taşıyordu sanki. Düşünmek istemiyordu. Kimseyi duymak, birazdan olacakları izlemek istemiyordu. Hiçbir şey umurunda değildi; istediği tek şey Harry'nin yanına gitmekti. Önce sarılmak, sonra da sadece yok olmak...

Shadow of Love | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin