0.0

318 34 22
                                    

(Changkyun)

"Changkyun! Kral seni huzuruna çağırıyor."

Kılıcımı kınına geri sokarken şaşkınca bana seslenen askere döndüm. Kralın beni çağırıyor olması iyiye işaret değildi. Diğer askerlerin yanından ayrılarak vakit kaybetmeden taht salonuna ilerledim. Dev sarayda hızlı olmak, her geçen gün daha da zorlaşıyordu. Telaşla etrafta koşuşturarak akşam yemeğini hazırlayan aşçılara çarpmamaya özen gösterdim ve dev kapının önüne geldim.

Kapıya 2 kere vurduğumda çok geçmeden gürültü ile açılırken ağır adımlarla taht salonuna girip kralın önünde başımı eğip diz çöktüm. Ne diyeceğini tahmin bile etmeye fırsatım olmamıştı. Kral çağırıyorsa, vakit kaybetmeden onun yanına gitmeliydi asker.

"Kralım, beni istemişsiniz."

"Kalkabilirsin Changkyun."

Yerimden doğrularak boşta olan elimi kınında olan kılıcımın top şeklindeki ucuna yasladım. İçerisi tuhaf biçimde sessizdi. Şimdi bakınca, kapıdaki 2 nöbetçi dışında kral ile yalnız olduğumuzu farketmiştim.

Orta yaşlarındaki, başında tacı bulunan adam hafif uzamış sakallarını kaşıdıktan sonra derin bir nefes aldı. Ellerini tahtının iki koluna yerleştirdi ve konuştu.

"Sana bir görev vereceğim."

"Kabul ediyorum efendim."

"Bekle bakalım. Bu defa ki görev ne sana, ne de bir başkasına verildi daha önceden."

"Önemi yok. Zoru sevdiğimi biliyorsunuz."

"Biliyorum. Bu yüzden çağırdım seni."

"..."

"Bu konuda risk almaya niyetim yok. Madem kabul ediyorsun, başarısız olduğunda cezanı çekeceksin."

Başarısız olmak denen şeyi bilmezdim ben. Bu sözleri aklımca geçiştirirken, belkide bunu yapmamalıydım diye düşünmeye başlamıştım kral konuşmaya devam ettikçe.

"Yoo Krallığı'na gidecek ve kralı öldüreceksin."

Pekala.. Böyle bir görevi cidden beklemiyordum. Kralımızın sadece askerlerle paylaştığı bir mesele vardı. Yoo Krallığı'nın topraklarını ele geçirmek. Günümüzün en iyi coğrafi özellikleri oradaydı. Daha iyi bir tarımsal alan, dengeli iklim, akarsular ve vahşi hayvanların veya saldırıların olmadığı topraklar.. Yönetim de bir o kadar sıkı ve iyiydi o krallıkta. Bir çok kez orduların saldırısına uğrayıp, bir can kaybı dahi yaşamadan kurtulmuşlardı.

"Fikrimi mazur görün kralım. Her ne kadar verdiğiniz görevlerde başarılı olsamda, o koca saraya girerek kralı öldürebileceğimi sanmıyorum. En azından tek başıma."

Kral tahtından kalktı ve yavaşça indi önündeki basamaklardan. Yüzündeki iddialı ifade beni endişeye sürüklüyordu. Ancak kendime olan güvenim yüzünden çoktan onaylamıştım kralı. Onu biraz olsun tanıyorsam, işin sonunda beni Yoo Krallığı'na gönderecekti.

"Görevi kabul ettiğini sanıyordum?"

"..."

"Asker Im Changkyun!" Sesini yükselttiğinde saygı amacıyla hazır konumuna geçtim. "Bu bir emirdir. Bu görevi reddedersen canından olacağını çok iyi biliyorsun."

"Biliyorum efendim." Kararlılıkla konuştum. Ancak beynim bunun imkansız olduğunu söylüyordu. Ne kadar yetenekli olursa olsun, tek bir asker öylece gidip bir kralı öldüremezdi. Heleki kendi sarayında olan bir kralı.

"Kralım." diye yaklaşan bir ses.. Asker Hyunwoo. Kralın kıdemli askeri. Ne yaparsam yapayım asla onun konumuna gelemeyeceğimi bilerek yine de ona benzemeye çalışıyordum.

| FIRST SNOW | ~❆❄❆~ ChangKiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin