0.6

159 30 6
                                    

(Changkyun)

"Nerede kaldın yine? Acele et, çalışma saatimiz yaklaşıyor."

"Ne demek çalışma saati? Bugün sabah zaten düello yapmışken birde ek olarak çalışma mı yapacağız?"

"Kral sen yokken bir duyuru yaptı biz askerlere."

Jooheon asla ama asla güzel bir haber vermeyecekti bana. Elimdeki kese ile kendimi hızlıca saraya attığım halde acımadan tek tek kötü haberleri vermişti bana.

Sabah Kihyun ile yaptığımız yorucu düello, koşuşturmalar ve açelyaları almak için gittiğim yol yetmiyormuş gibi birde ek çalışma mı yapacağız? Üstelik ne duyurusu ya?

"Şu yakınlardaki krallıklardan biri. Kralı pek bir kaba. Sözlerinden savaş açacağı belli. O yüzden Kral Yoo ne olur, ne olmaz tetikte kalın dedi. Bu yüzden normalden daha fazla çalışmalı ve dinlenmeliyiz."

"Bu dediklerin tutarsız yani ne zaman dinleneceğiz?"

"Bilmiyorum.."

Ve yakınlarda onlarca krallık var. Hangisinden bahsettiğini cidden bilmiyordum. Elimdeki keseyi cebime koyduktan sonra Jooheon'u takip ettim.

Saatlerce çalıştık. Ve sanırım koca bir aptal gibi omzumu incittim. Ama sorun yok. Yani idare edilebilir.

"Changkyun rakip yenilmeden hiçbir yere gidemezsin. Bugünkü performansın çok düşük. Acele et ve bitir artık rakibini."

Baş asker için söylemesi kolaydı. O bütün gün sadece dikiliyordu ve güzel bir akşam yemeği yemişti. Öte yandan ben güneye giderken o muhteşem biftekleri kaçırmıştım. Ne de harika..

"Sol kolunu kullan."

"A-ama omzum incindi."

"Savaşta ne oluyor biliyor musun? Askerler göğsünde birer ok ile at üzerinde savaşmaya devam ediyor. Söyle asker! Pes mi ediyorsun?"

Baş askerin sözleri bittiği gibi kapıda belirmişti Kihyun. Yaslanıp beni izlemeye başladığında derin bir nefes aldım. Hala bir gariplik seziyorum.

Kılıcı sol elime alıp karşımdakine son bir kez vurdum darbeyi. Kılıcını düşürdüğünde kendimi yere attım.

"Bitti mi..?"

Sırıttı baş asker. Ah hadi ama komik değil bu.

"Bitti."

İnanılmaz yorgunluğuma eklenen inanılmaz bir ağrı.. Baş asker ve genç adam dışarı çıktığında Kihyun yanıma geldi.

'Ne o, beni mi özledin?' falan derdim galiba ölmek isteseydim. Ama böyle bir amacım yoktu ve ne için geldiğini biliyordum.

Cebimdeki keseyi çıkarıp ona uzattım. Elimden aldıktan sonra yerinden kalkarak arkasını döndü. İlerleyeceği sırada durdu ve bana döndü.

"Sen.. Ah aptalsın dediğimde yanılmıyordum değil mi?"

Cebimde şekilden şekile giren kese belli ki çok koruyamamıştı yaprakları. Derin bir nefes vererekten yere uzandım tamamıyla.

"2 dakika içinde yenilerini almak için yola çıkacağım efendim. Özür dilerim."

"Af dilerken karşımda uzanman çok tuhaf aslında biliyor musun?"

Hemen toparlanıp yerimden kalktım. Karşısında dikildiğimde beni şaşırtacak şeyler söylemişti açıkçası.

"Tekrar gitmene gerek yok. Yoksa yolda ölüp kalacaksın yorgunluktan."

| FIRST SNOW | ~❆❄❆~ ChangKiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin