(Changkyun)
Beni cidden korkutmaya başlıyordu. Her defasında düşüncelerimi okumasının mantıklı bir açıklaması yoktu ve cidden sürekli karşıma çıkacak gibiydi. Ne kadar görmezden gelmeye çalışsamda sürekli üzerime diktiği o bakışlar dikkatimi dağıtıp duruyordu.
Üstelik kral hiç yerinde durmuyordu. Ya bütün sarayı elden geçiriyordu, yada köye inip halkı ile yakından ilgileniyordu. Durum bu olunca bütün gün o prense katlanmak zorunda kalıyordum.
"Yani yeniden beni mi göndereceksiniz?"
"Evet."
"Prensim, bu işi yapabilecek bir sürü kişi var şuan sarayda. Demek istediğim ben bir askerim ve-"
"Prensin emrine karşı mı geliyorsun?"
"Hayı-"
"O halde bana akıl veriyorsun. Git ve çiçeklerimi getir."
"Taç yapraklarından bahsediyorsunuz yani."
"..."
"Onlarla ne yaptığınızı sorabilir miyim?"
Kaçırdığı bakışları yeniden benim gözlerimi bulduğunda yeniden huzurunda eğilerek af diledim. Dürüst olmalıyım ki kendi krallığımın prenslerine karşı bu kadar rahat olsaydım çok rahat ceza alırdım. Ama bu küçüğü ciddiye alamıyordum. Ve istemsizce saygıyı kaldırmaya başlamıştım.
"Git artık. Geç olmadan getir açelyalarımı."
Başımla onayladıktan ve son bir kez huzurunda diz çöktükten sonra çıktım taht salonundan sıkılarak. Hava kararmıştı. Yani bu saatte tezgahlar açık mıdır? Pek sanmıyorum ama Prens Kihyun beni gönderdiğine göre açık olduğunu biliyordur. Sonuçta yıllardır buranın prensi. Neden boş yere beni sınırlara kadar göndersin değil mi? Değil mi..?
Lanet olsun...
Tezgahlar kapalı ise ne diye buraya kadar geldim ki?! Benimle dalga geçiyor! Cidden bunu yaptığına inanamıyorum. Karanlıkta atımın dizginlerini tutmuş öylece etrafıma bakarken ne yapmam gerektiğini düşündüm. Ya oyun oynamıyorsa? Ya cidden çiçekleri getirmemi istiyorsa? Şimdi elim boş saraya dönersem cidden canımı okurdu.
İleride gördüğüm bir mekandan gelen ışıklar kolaylıkla dikkatimi çekmişti saf karanlıkta. Atımı dizginlerinden çekerek eski ve çöküntülü yoldan yürümeye başladım.
Kapısı ardına kadar açık olan mekana vardığımda herkesin bir yerlerde oturmuş ve içkilerle meşgul olduğunu görmüştüm. Atımı uygun bir yere bağladıktan sonra daha fazla vakit kaybetmeden girdim içeri. Ardından da kenarda bardakları silen iri yapılı adamın yanına gittim.
"Ah, bir asker. Sorun nedir?"
"Merak etmeyin, sadece birini sormaya gelmiştim."
"Şu içip içip bayılan adamı soracaksanız onu tanımıyorum bile." dedi elindeki kirli bezle bardağı silerken.
"Hayır. Başkasını soracağım."
Bardağı bırakıp başka bir tanesini eline aldığında devam ettim yüzüme bile bakmamasına rağmen.
"Bu yolda çiçek satan 2 genç var-"
"Bu yolda çiçek satan bir sürü genç var."
".. İçlerinden biri beyaz saçlı. Diğeri ise uzun boylu."
"Hmm.. Minhyuk ve Hyungwon'dan bahsediyorsun sanırım."
"Evet, evet onlardan bahsediyorum. O ikisini hemen şuan bulmam gerekiyor. Yardımcı olur musunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
| FIRST SNOW | ~❆❄❆~ ChangKi
FanfictionZamanın en hırslı krallarından biri, sınırlarını genişletmek adına Yoo Krallığı'nın kralını tahttan indirmeyi planlar. Ancak kimsenin koca bir orduyla bile yıkamadığı bu krallığı kendisinin istila etmesi o kadar kolay olmayacaktır. En iyi askeri ola...