2.0

122 22 4
                                    

(Changkyun)

Olabilecek en hızlı şekilde taht salonuna koşarken aklımdan hiçbir şey geçmiyordu. Yerde yatan cansız bedenler bir türlü fırsat vermiyordu ilerlememe. İstemsizce bastıklarımın ruhlarından özür diledim. Elimden başka bir şey gelmeyecekti. Bunca insanın ölümüne ben sebep olmuştum. Olacakları bildiğim halde engel olamamıştım ve cezamı almadan içim rahat etmeyecekti. Ama Kihyun'u bırakamazdım. Ona söz verdim.. Bırakamam, bunu yapamam. Şimdi olmaz..

Kralın yerdeki cansız bedenini gördüğümde durdum. Koskoca kralın bu şekilde, sessizlik içinde öleceğini kimse tahmin edemezdi. Bu çok saçma bir durumdu diye düşündüm onun önünde eğilirken. Koridorlarda cesetler dışında hiçbir şey yoktu.

"Efendim..." Onun önünde son bir kez boyun eğdim. "Özür dilerim.. Bunca ölümün ve acının tek sorumlusu benim. Ne yapacağımı bilmiyorum.. Eğer gidersem oğlunuz Kihyun çok üzülecek. Ama kalırsam da.. Ben üzüleceğim efendim. O evlenmek zorunda. Bunu daha fazla görmezden gelemem. Sizi koruyamasamda onu ve ilerideki hayatını korumak istiyorum. Ve.. Kalbimin sesini dinleyeceğim. Özür dilerim... " Yerden kalkıp son bir kez baktım sevdiğim bu adama. Cidden iyi bir kraldı. Kihyun her ne kadar ona kızmış olsada, o da biliyordu. Babası gibi bir kral çok nadiren karşımıza çıkardı.

Daha fazla oyalanmadan basamaklara yöneldim. Sessizlik içinde üst kata çıktığımda şokla durdum. Dev taht salonu ikiye bölünmüştü. Jooheon ve Hyunwoo karşı karşıya dururken ordudan hayatta kalanlar onların arkasında düzenli bir şekilde duruyordu. Krallığımdaki bütün askerlerin eli boştu. Bütün kılıçlar kınındaydı Yoo Askerleri'nin aksine. Krallığım teslim mi olmuştu? Jooheon'un elindeki tacı gördüğümde anlamıştım bunu. Birkaç asker beni gördüğünde yavaşça onlara doğru ilerlemeye başladım.

"Changkyun!" diye yükseltti sesini Jooheon. Minhyuk onu iyileştirmişti. Ve şuan çok daha iyi, hatta sinirli görünüyordu. Ürkerek durdum olduğum yerde. 2 orduda bana bakıyordu. Ne yapmam gerektiğini iyi biliyordum. Bu saatten sonra 2 orduda istemeyecekti beni. Ancak gitmem gereken yer...

Hyunwoo'ya döndüğümde Jooheon kılıcını sertçe yere sapladı. Şuan kesinlikle lider oydu. Harika bir baş asker olacak. Yaşadığı için çok mutluyum..

"Ne yaptığını sanıyorsun?!"

"..."

Ne yapmamı bekliyordu ki? Düşman 2 ordunun karşı karşıya sakince duruyor olması zaten bir mucize iken daha neyi uzatacağım? Ona karşı başımı eğip yeniden döndüm Hyunwoo'ya doğru.

"Bizimle gelecek." dedi açıklama bekleyen Jooheon'a. "Kralı öldürmek amacı ile buraya gelen, askeriniz olan Changkyun hem size, hem de bize ihanet eden bir aptaldan başkası değil! Kralımızın emridir, cezasını çekecek."

Yoo Askerleri'nin tepkilerini göremesemde hissedebiliyordum. İyi batırdın Changkyun... Seni seven tek kişiyide zindanlarda bırakıp gittin.

Jooheon'un tek baş hareketi ile arkadan 2 asker geldi ve kollarımdan tuttu. Hyunwoo şaşkınca bakarken, askerler beni Jooheon'un arkasına götürdü.

"Jooheon-"

"Asker Changkyun, Yoo Krallığı'nın ön saflarına ait olan bir askerdir! Eğer ceza çekecekse, bu cezayı biz vereceğiz."

Buna gerek yok dostum...

"Bu bir oyundu. O sizi ve krallığınızı korumak için gelmedi buraya. O, seni, kralını, onun oğlunu, masum köylüleri ve asker arkadaşlarını öldürmek, hayatlarını bitirmek için buraya geldi. Size ihanet etti yalan söyleyerek. Daha sonrada hiçbir şey olmamış gibi bıraktı görevini. Bu defa da bize ihanet etti. O bir yalancı ve cezasını alması için onu kendi krallığıma götüreceğim."

| FIRST SNOW | ~❆❄❆~ ChangKiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin