0.5

160 29 20
                                    

(Changkyun)

Ordudan onun sorumlu olması şart mıydı? Yani baş askerden daha çok konuşuyordu.

Bu krallığa geleli epey bir zaman geçmişti. Buna rağmen hiçbir ilerleme kaydedememiş oluşum kendi krallığımın başındaki adamı fazlasıyla sinirlendirmişti. Yakında bana zaman kısıtlaması verirse şaşırmazdım. Yine de işimi sağlama alıp bir plan yaptım. Sarayda kaldığım bunca zaman kralın günlük yaptıklarını ve saraydaki sıradan bir günün nasıl geçtiğini öğrendim. Daha fazla düello, daha fazla nöbet ve daha fazla çiçek... Bıkmıştım. Bu yüzden bu gece kralın odasına girecek ve onu tek darbede öldüreceğim.

Şuan ise yakında olabilecek bir savaş için hazırlanıyoruz. Tabii bizi olması gerektiği gibi baş asker değil, Kihyun çalıştırıyordu. Hançer bile tutamayan biri, koca bir orduyu eğitecekti evet.

"Savaş zamanında baş asker ve kralın emirlerine iyice kulak vermelisiniz. Bu ilk kural." dedi. Hala onu küçük gördüğümü belirtmeli miyim? İri yarı adamlar arasında küçücük kalmış, yine de hepimizden daha baskın bir şekilde konuşuyordu. Onu küçük görsem de bende pek bir farksızdım diğerlerinin yanında. "Orduda hangi saflarda olacağınız zaten belirlendi saraya alındığınız gün. 5 numaralı askeri seçenler beni iyi dinlesin." Yani ben. "Siz ön saflarda savaşacaksınız. Bütün umudumuz sizsiniz. Bu yüzden pratik yaparken yalnızca baş asker ile karşılaşacaksınız."

En güçlümüz ile.. Zor olmasa gerek.

Kihyun konuşmaya devam ederken diğerleride dikkatle onu dinliyordu. Yani prenssin, babanın dedikleri dışında daha fazla çalışmana ne gerek vardı ki? Ben olsam oturup yatardım bütün gün. Üstüne bir de o kadar güzel kokan bir yatağım olsaydı her şey tamamdır.

"Hepsi bu kadar. Şimdi ilk önce arka saftaki askerler başlasın. Hepinizi izliyor olacağım. Korumaları takın ve acımadan saldırın."

Ne cesur sözler bunlar.

Hoseok ve Kihyun kenara çekildiğinde acemi askerler düellolara başladı. Her şey her zamanki gibi yanlıştı onlar için. Jooheon yanımda yere oturmuş, askerlerin yaptıkları hataları bir, bir söylüyordu zaten bilmeme rağmen.

"Sağlak biri ne diye sol ayağını arkaya atar ki?"

"Jooheon!"

"Ne var?"

"Sus artık dostum. Yaptıkları hataları biliyorum zaten. Senden güçlü olduğumu unutuyorsun sanırım."

"Komiksin Changkyun. O gün sana acıdığımı ve bilerek yenildiğimi söyleme zamanı anlaşılan."

"Hey, yalan söyleme."

Gülmeye başladığında göz devirerek Kihyun'a döndüm. Savaş meydanındaki askerleri öyle dikkatli inceliyordu ki, sanki başka bir paralel evrene gitmiş gibiydi. Öte yandan Hoseok'un beni izlediğini sonradan fark etmiştim. Hemen önüme dönüp meydandaki askerlere bakmaya devam ettim. Neden beni izlediği üzerine hiçbir fikrim yoktu.

"Hiç baş asker ile düello yaptın mı?" dedim dikkatimi dağıtmak için.

"Evet. Onu yenebilen yoktur. Baş asker olmasının bir sebebi var. Ama bu sene iddialıyım. Onu yeneceğim."

"Rüyanda belki. Senden önce ben yeneceğim."

"Ah işte, boş sözler söylemeye başladın bile. Susta bekle."

(...)

Sonunda sıra ön saflarda savaşanlara, yani Jooheon ve benim gibi askerlere gelmişti. Ve ne şansızlıktır ki baş asker bütün rakiplerini yenmişti. Sıra Jooheon'a geldiğinde yanımdan kalktı.

| FIRST SNOW | ~❆❄❆~ ChangKiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin