(Kihyun)
Kışa hiçte uymayan bir atmosfer ile gözlerimi açtım. Daha dün kar yağarken şimdi nasıl olurda doğan güneş içimi ısıtabilirdi? Gözlerim gelen ışık ile kamaşırken başımı sağa çevirdim. Burnuma gelen bu koku... Göğsüme yaslanıp uyuyan kişi Changkyun'du. En güzel kısmı ise bunun bir rüya olmamasıydı. Artık kalkmam gerekiyordu. Ama o varken...
"Changkyun.."
"..."
Hiçbir tepki göstermediğinde derin bir nefes aldım. Elimi yanağına götürüp hafifçe baskı uyguladım. Bununla titreyerek hızlıca kafasını kaldırdı. Kıkırdadım. Gözlerini açamadığı halde bana bakmaya çalışıyordu. Büzdüğü dudağı eski halini alırken daha sıkı sarıldı ve bu defa boynuma yasladı kafasını. Açıkçası bu hoşuma gitsede ciddi anlamda kalkmam gerekiyordu. Yapılacak çok iş vardı, hava kararmadan bitirmem gerekiyordu. Nazikçe elini tutup geri çekildim. Yastığını düzelttikten sonra üstünü örttüm ve yüzüne baktım.
"Kihyun..."
"Kahvaltı hazırlayacağım, sen uyu."
"..."
Gözlerinin kapanışını gördüğümde yataktan tamamıyla kalktım. Ferahlatıcı bir nefes aldıktan sonra üstümü düzelttim ve belimdeki kuşağı sıkılaştırdım. Yenilenmiş hissediyorum. Sürekli gülümsemek istiyordum dünün aksine. Bundan bir gün önce umutsuzlukla ağlarken şimdi.. Şimdi daha pozitiftim. Yaşamaya olan inancım artmıştı. Sessizce odadan ayrılıp küçük mutfağa gittim. Hiç düşünmeden ilk kez hevesle masanın üstünü donatmıştım. Pek vaktimi almamıştı, bu yüzden dışarıdaki kara baksam mı diye düşünmeye başlamıştım.
"Günaydın..."
"Uyanmışsın."
Ona karşı gülümsedikten sonra masaya döndüm. "Biliyorum saraydaki kahvaltıdan biraz farklı ama-"
"Sarayda büyüyen sendin Kihyun. Eğer sen bunları yemeye alıştıysan bende alışacağım. Sonuçta... Karnım doyduğu sürece bana farketmiyor, sende biliyorsun."
"Biliyorum." diyerek sırıttım. "Hmm, böğürtlenleri denemelisin."
"Böğürtlen? Bu havada mı?" Masadaki tabağa uzanıp ağzıma bir böğürtlen attım. Minhyuk sayesinde sezonu olmasa bile istediğim meyve ve bitkiye ulaşabiliyordum. Ona minnettarım.. Arkamı döndüğümde Changkyun'un beni belimden tuttuğunu bile anlayamadan dudaklarıma yapışmasıyla karşılaşmıştım. Bu kadar hızlı olmasının sonucu olarak bilinçsizce açtım ağzımı. Dilini ağzımdan içeri uzattığında kızararak arkamda olan masaya tutundum. Derdini böğürtlenimin ağzımdaki yokluğunu hissettiğimde anlamıştım. "Hmm, güzelmiş tadı."
"Böğürtlenim..."
Ağzındakini çiğneyerek masaya oturduğunda kulaklarımı tuttum. Aman ya, hemen alev almıştı bedenim.
"Söylesene, Minhyuk, Hyungwon ve Jooheon..."
"Onların yanına gitmemizi ister misin?"
"İyi olur..."
Sandalyemi çekip oturduktan sonra kısa bir süre onu izledim. "Minhyuk ve Hyungwon ben tahtı bırakınca saraydan ayrıldılar.."
"Hm.."
"Eski hayatlarına geri döndüler, ancak daha güzel bir evde kalıyorlar. Yeniden çiçek, meyve, sebze ve benzeri şeyler yetiştirip, satmaya başladılar."
"İşleri açıldıysa sevindim. Onları özledim.."
"Jooheon..."
"... O iyi mi? 1 yıl boyunca hiçbir savaş olmadığını biliyorum ama yinede endişeliyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
| FIRST SNOW | ~❆❄❆~ ChangKi
FanfictionZamanın en hırslı krallarından biri, sınırlarını genişletmek adına Yoo Krallığı'nın kralını tahttan indirmeyi planlar. Ancak kimsenin koca bir orduyla bile yıkamadığı bu krallığı kendisinin istila etmesi o kadar kolay olmayacaktır. En iyi askeri ola...