1.0

153 28 23
                                    

(Changkyun)

"Acemiler! Saraya alınırken hepiniz kusursuzdunuz, peki ya şimdi?! Ne diye bir acemi gibi davranıyorsunuz?!"

Oturduğum toprak zeminden baktım prense. Oldukça alışıldık bir durumdu. Bu yüzden ne ben, ne de Jooheon şaşkındı.

4. saftakileri bir güzel azarlıyordu. Hepsi düşündüğünden daha hızlı yeniliyordu. Onlara bağırmak yerine hatalarını söylese daha iyi olabilirdi. Ama tabii o bunu yapmıyordu.

Meydanın etrafındaki askerler daireyi tamamlarken yerdeki asker gaza gelmiş bir şekilde ayağa kalktı. Bana sorarsanız askerler gayet normaldi. Tuhaf olan Kihyun'du. Bütün sinirini kılıca verir gibi hızla deviriyordu askerleri. Tuhaf..

"Saldır! Daha neyi bekliyorsun?!"

Asker hızla yerinden ayrılırken Kihyun kıpırdamamıştı bile. Kaçış yapacaksa bunu soldan yapmalıydı. Askerin sol tarafa güçlü bir darbe vurması zor olacaktır.

Ve sola kaçtı. Biz askerler kadar güçlü olmayabilirdi ama aklını kullanarak kazanmayı iyi biliyordu.

Asker toparlanıp saldıracağı sırada Kihyun hızlı bir hareket yaparak askerin elindeki kılıcı uzağa fırlatmıştı. Herkes toprağa saplanan kılıca bakarken ben yenilen askere baktım. Acı ile derin bir nefes vermiş ve elini tutmuştu. Prens tarafından eli kesilmişti ve pekte sıyrık gibi görünmüyordu. Derdi ne onun?

"Ağlayacak mısın?" demesi ile meydandaki herkes askere ve Kihyun'a döndü. Elinin kanadığını görenlerin gözü korkmuştu. "Hiç savaşa gitmedin mi?! Bu sadece bir sıyrık! Savaşta kolun kopacak! Bu defa," dedi ve diğer askerlere döndü. "acıyacağımı düşünmeyin! Sadece saldırın!"

"Bunun olmasından nefret ediyorum."

"Neyden bahsediyorsun?" dedim Jooheon'un bana söylediğine karşılık.

"Her savaş zamanında hızlı bir şekilde acımasızlaşıyor. Disiplin şart ama o daha çok.. Sinirini ve yorgunluğunu bizden çıkarıyor. Neyse, baş askere denk geldiğim sürece umurumda değil. O bize acıyor gibi görünüyor."

"..."

Baş asker meydana gelip aynı anda 2 acemi ile başaçıkabilmişti. Öte yandan 2 asker 1 kişiyi yenememişti. Olduğum yerde gerindiğim sırada baş asker kenara çekildi. Sıra yeniden Kihyun'a gelmişti. Rakip seçmek için etrafına bakındığı sırada bakışları benim üzerime dikilmişti. Bana baktı, baktı, baktı ve konuştu.

"Jooheon, gel."

"Lanet.. Şans dile bana."

".. Bol şans. O küçük biri. Yen ve gel."

Küçük biri olabilir ama ordunun yarısını yere sermişti asker olmamasına rağmen. Jooheon yanımdan kalkıp üstünü düzeltti. Ardından da meydanın ortasına gidip pozisyon aldı.

"En sevdiğim asker olabilirsin. Uzun bir süredir seni tanıyor olabilirim. Ama bunu bir avantaj olarak görme. Aksine, daha sert saldıracağım."

Onun bu sözlerine karşılık Jooheon derin bir nefes aldı, verdi. Tıpkı ona söylediğim gibi. Daha sonra gözlerini açtı.

"Prensim, öncelikle bir şeyden emin olmalıyım."

"..."

"Düello sırasında size bir zarar gelirse ceza alacak mıyız?"

".. Hayır. Hayır almayacaksınız. Bu yüzden bütün gücün ile saldır."

Yapabilirsin Jooheon...

Düello başlamış ve epey bir uzun sürmüştü. Hala da devam ediyordu. İki tarafta direnmek konusunda inatçıydı. Jooheon ise ceza almayacağını biliyor olmasına rağmen saklıyordu tüm gücünü.

| FIRST SNOW | ~❆❄❆~ ChangKiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin