0.2

145 28 11
                                    

(Changkyun)

Dün kralın huzurunda tek tek ilk görevlerimizi almıştık. Şuan.. Şuan çok mutsuzum. Hyunwoo köyde bulduğu bir evde mışıl mışıl uyurken, ben burada daha güneş doğmadan sabah nöbeti tutmaya başlamıştım. Ordunun en iyi kısmı nöbet tutanlara mı aitti yani? Gerçi orduluk bir durum yoktu ama.. Üstelik Jooheon ile tutuyordum nöbetimi. Bu saçmalıktı.

"Hey, Changkyun."

"Hm?"

"Eğer esnemeyi kesmezsen azar işiteceksin."

"Kimden ya..?"

"Benden." diye bir ses... Ah lanet. Daha ilk günden sıkılmıştım bu saray ve sinir bozucu prensten. "Nöbet başında uyuyor musun?!"

"Hayır prensim."

"Bana öyle gelmedi ama. Jooheon, bu aptal eğer uyuyakalırsa onu en zor yoldan uyandır."

"Tamam efendim."

Konuşma tarzı bile onu öldürmek istememe yetiyordu. Ama hayır. Konuşmasına karşılık gelen masum görünüşü bu isteğimi bastırıyordu. Göz devirerek başka yöne baktım onu görmemek için.

"Kihyun."

"Efendim Hoseok?"

"Kahvaltı için gelmen gerekiyor artık."

Hoseok? Kihyun? Asker? Prense? Adıyla seslendi? Prense adıyla seslenen bir asker?! Üstelik hiçbir tepki almadı. Bu adamı dün düellolar sırasında görmüştüm. Kral ve prensin arkasında duruyordu. Kralın sağ kolu olduğu doğrulanmış oldu bu sayede.

"Kaç yıldır bu saraydasın?"

"Hmm.. 3 sene oldu sanırım."

"Vay, buradakilerle anlaşıyor olmalısın. Ben daha ilk günden sevmedim."

"Sen sarayı değil prensi sevmedim bana sorarsan. Merak etme. Özünde iyi biridir. Alışırsın bu tavırlarına."

"Umarım.."

Sarayda işlerin nasıl yürüdüğünü anlamam için bana zaman gerekiyordu. Ansızın krala saldırırsam işimi bitirirlerdi. Zaten tek kişiydim. Planlı hareket etmeliydim. Yavaş ve sessiz. Kimse hiçbir şey anlamamalıydı.

(...)

"Kendine gelmezsen prens gelip yeniden kızacak sana."

Bıkkınlıkla verdim nefesimi. Gözlerimi ovalayıp duruşumu düzelttiğim sırada yeniden sesini duymaya başlamıştım.

"Ne demek görevde?! Görevin sırası mıydı Hoseok?!"

"Bunu babanla konuş. Ona bu işi veren kendisiydi."

"İnanamıyorum.."

Adım adım bana doğru yaklaştıklarında Jooheon ile dev kapıyı açtık. Ancak o ve Hoseok denen adam dışarı çıkmayıp, önümüzde durmuşlardı.

"Sen."

"Ben mi?"

"Kapıdan bahsetmiyorum. Elbette ki senden bahsediyorum aptal."

Tanrım, şuan canımı almanın tam sırası. Yaptığım her şeyin cezasını çekmeye tam olarak şuan hazırım. Yeter ki biri şu küçüğü sustursun.

"Ben seninle konuşurken yüzüme bakacaksın! Sizin krallığınızda işler nasıldı bilemem ancak buradaysan, buranın kurallarını uygulayacaksın."

"Tabii. Sizin için ne yapabilirim prensim?"

Şeytan fısıldıyordu kulağıma. Çek kılıcını, al canını diyordu. Ama onu dinlemeyecektim. İdam edilmem uzun sürmezdi. Öbür tarafta beni rahatsız etmeye devam ederdi bu manyak.

| FIRST SNOW | ~❆❄❆~ ChangKiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin