ヘ31ヘ

453 36 0
                                    

Telefonu elime alıp adının üstünde parmağımı gezdirdim. Bu bende yıllardır süre gelen bir alışkanlık olmuştu. Rehbere girer, adının üstüne tıklar ona asla atamayacağım mesajları yazar ve geri silerdim. Bu basit bir "Günaydın😴." mesajı yada okuldan çıktıktan sonra "Çok yorgunum, durakta buluşalım."  adlı hayali  mesajlarım olurdu. Sanki o benim hayatımın bir parçasıymış gibi.

Bazen de  ona uzun uzun mesaj atardım içinde ona olan özlemimi, izlediğim bir dizi hakkındaki fikirlerimi, gittiğim yeni bir mekandaki enfes yemekleri ve bu enfes yemekler sayesinde aldığım kiloları anlattığım bir mesaj. Sonra tüm harfleri tek tek silerdim. Rehbere geri döner ve Yalçın'ı arardım. Ona anlatmak istediğim her şeyi Yalçın'a anlatırdım. Yalçın da biliyordu bence bu sözlerin asıl sahibinin kendisi olmadığını ama ses etmezdi.

Şimdi ise benim aramamı bekliyordu ve ben arayamıyordum. Mesaj atabilmenin imkansız olduğu zamanlardan çok ileri gelmiştim ama hiç bu kadar geride kalmamıştım.

Telefonu tezgahın üzerine geri bırakıp toplamda üç adımlık mutfakta ileri geri yürüdüm. Sokaktan geçen itfaiye arabasının ışıkları içeriyi doldurduğunda çoktan telefonu elime alıp onu aramıştım.

Telefonu bardakları dizdiğim rafın içine  sabitlediğimde endişeyle saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Geçen her saniyede endişeyle ekranı izlemeye devam ettim. Saat çok mu geçti? Uyumuş muydu? Ekranı hafifçe parmağımla aşağıya çekip saati kontrol ettim. Gece yarısına geliyordu.

"Leyla?"  Hızla paneli geri yukarı itip ekrandaki görüntüsüne baktım. Yüzü ilk konuşmamızda ki gibi gölgeliydi.

"Saye," elimle saçlarımı omuzlarımdan geriye ittim. "B-ben aramak istedim. Yada aramanı cevaplamak istedim ama bilir-"

Eliyle dur işareti yapıp "Leyla," diye tekrar seslenince telaşlı konuşmamı dudağımı ıssırarak durdum. Bir kaç saniye boyunca sakinleşmemi bekleyip konuştu.

"Sadece biraz seni izlememe izin ver. Işığı açar mısın?" Kafamı hızlı hızlı aşağı yukarı sallayıp mutfağın lambasını açtım. Telefonun başına geri döndüğümde hafifçe gülerek bana bakıyordu. Ben gelene kadar o da bir ışık açmıştı. Şimdi sadece arkasındaki duvarlarda ağaçların gölgeleri vardı.

Yanağına düşen öndeki kısa saçlarında gezindi gözlerim. At kuyruğundan fırlayan kat kat saçlarının getirisi çenesinde biten saçları. Çenesinde olan gözlerim dudaklarına kaydığında karşılaştığım görüntü beni gene şaşırtmamıştı. Dudakları her zaman olduğu gibi kat kat sürdüğü nemlendiriciden dolayı parlaktı. Bilmemne üzümlü parlak nemlendiricisini elinden düşürmezdi. Stresliyken, üzgünken, mutluyken, heyecanlıyken kısaca nefes alırken sürerdi.

Dudaklarından yavaşça yukarı kaydığımda gözlerine bakmaktan çekindiğimden kaşlarını inceledim. Sonra alnını sonra tekrar aşağı inip burnunu, çenesini, boynunu izledim. Yüzü bittiğinde arkasındaki duvarı, duvardaki ağaç gölgelerini inceledim. Hatta yaprakların şekillerinden hiçbir fikrimin olmadığı ağaç türleriyle eşleştirmeye çalıştım ama en sonunda gözlerine bakmak zorunda kaldım.

Muzip bir şekilde bana bakıyordu. Tek kaşını kaldırıp "Bitti mi?" diye sorduğunda inkara girişmeden başımı salladım. "Senin ki?"

"Bitmedi. Gözlerini kaçırdın hep." Tam konuşmaya devam edecekken arkasından sadece vücudunu görebildiğim bir beden geçti ve yan tarafından bir sandalye çekilme sesi geldi. Muhtemelen Çağıl'dı ama onu şu an burada istemiyordum. Yüz ifademden olayı çakan Saye elini hafifçe onu boşver anlamında salladı. Elleriyle kulaklık işareti yaptığında başımı hızlıca salladım.  Kulaklığını kulağına taktığında "Çağıl'da da kulaklık var. Oyun oynuyor rahat ol." dedi. Başımı salladım.

Birkaç dakika daha sessiz kaldığımızda artık konuşmaya başlamam gerektiğini biliyordum ama hiç düşünmeden aramış ve ona ne yalan söyleyeceğimi planlamamıştım bile. En son konuşmamızın üstünden üç gün geçmişti geçmesine ama...

"Leyla." İsmimi böyle söylemesinden nefret ediyordum. Böyle, böyle sanki kırdığım vazonun farkında olan annem gibi. 'Doğruları biliyorum hadi kızmayacağım sana, anlat.' der gibi. Yüzümü son bir kez sıvazlayıp biraz daha dik durdum. Gözlerine baktığımda zaten konuşmaya başlamıştım.

"O sabah uyandığımda her şey normaldi. Her sabah ki rutinimi gerçekleştirdim.
Tuvalete gittim, elimi yüzümü yıkadım. Sonra aynada saçlarımı toplamaya başladım.
Hani olur ya aynada hep en son gözlerine bakarsın önce saçını başını düzeltir, dudaklarına dişlerine falan bakarsın en son kendinle gözgöze gelirsin. Ben o sabah aynada kendimle göz göze geldiğimde dedim ki "Sıçtın Leyla. Daha toplayamazsın."
Yaptığım ilk şey ellerim titreye titreye telefonumu kapatmak oldu. Ne yaptığımı bilmiyordum çünkü senin bana olan bakışların aklımdan çıkmıyordu ve ben kendimi daha fazlasını isterken buldum.
Ama anlıyor musun daha fazlasını istemem daha fazlasını kaldırabileceğim anlamına gelmiyor.
Ben senden uzak kalmalıydım Saye ama başaramadım. Hala başaramıyorum ve dozumu aşıyorum ama gerçekten birgün senden uzak durmak zorunda kalmayacağım."

Daha fazla batırmamak için sustuğumda Saye bana hala aynı bakıyordu. Bir kaç saniye sadece yüzümü izledikten sonra ağzını açıp açıp kapattı.

"Leyla beni tanıyorsun değil mi?" dediğinde elim olduğu yerde dondu. Bakışlarımı gördüğünde gözlerindeki belki yanılıyorum ifadesi tuzla buz olmuştu. Söner gibi "Beni tanıyorsun." dediğinde "Saye!" diye araya girmeye çalıştım ama bana izin vermedi.

"Bunların hepsi palavra değil mi? Yalan söylemek istemediğini ve bana tamam demene ihtiyacım var dediğinde  sana tamam dedim ama sen seni görmeme bile izin vermedin. Ben sadece senin gitmeyeceğinden  emin olmaya çalışıyordum ama elimde patladı. Bir şeyler sakladığının hep farkındaydım ve içten içe kendime söylüyordum ama bunun gerçek olması..." 

Patlamadan etrafta uçuşan kelimeleri tutup bir cümle oluşturabilsem ona cevap verebilecektim ama uçuyorlardı tutamıyordum.

Sessiz geçen bir kaç dakikanın ardından hafifçe gülümseyerek konuşmaya başladığında olduğumdan daha fazla yıkılamam sanıyordum.

"Aslında bunun olmasını içten içe istiyordum her ne kadar kendime itiraf edemesemde. Bunların hepsi yalan olsa bile seninle aynı şehirde hatta belki aynı üniversitede olacaktım. Ama bu kadarla kalmadı değil mi Leyla. Bunca zaman saklamaya çalıştığın tek yalan bu olamaz çünkü ben-ben eğer yanlış sevmediysem seni... Sende bana benim sana baktığım gibi bakıyordun!" Bağırmasıyla koluna bir el uzanmıştı. Çağıl görüntünün içine girerken telefondan bana baktığında başımı çevirdim. Saye'nin titreyen sesi "Beni tanıyormuş." dediğinde Çağıl ekrana doğru uzanıp telefonu kapatmıştı.

Bize Denk Gelmez ミtexting gxgミHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin