Babam evde değildi. Annemse eve geldiğim an beni soru yağmuruna tutmuştu. Röportajın nasıl geçtiğini, neler sorduklarını, aklına gelen her şeyi sormuştu. Ben de ona anlatmıştım. Annemin Doğu'ya karşı olan ön yargısını kırmak için de Doğu'nun bana çok yardımcı olduğunu söyledim ama annem için bir anlam ifade etmedi. Zaten yapması gereken bir şey olduğunu söyledi.
Babama röportaja annemle beraber gittiğimizi söyleyecektik. Annem, babama yalan söylemekten memnun değildi, biliyordum ve kendimi babama yakında gerçeği söyleyecek olma umuduyla teselli ediyordum. Bunu mutlaka Doğu'yla konuşacaktım. En azından babama gerçekleri söyleyebilmeliydim.
Annemin ahiret sorularından kurtulduktan sonra odama geçtim. Annemlere derslerimi aksamayacağımı söylemiştim bu yüzden masamın başına geçip matematik kitabımı açtım. Soruları çözmeye çalışıyordum ama Doğu aklımdan çıkmıyordu. Bakışı, gülüşü, gülerken kısılan çekik gözleri... Doğu hayatımda gördüğüm en güzel şeylerden biriydi ve ben onu tanıdığım için çok mutluydum.
Yapmam gereken şey ders çalışmaktı ama ben yatağımın kenarında duran poşeti kesiyordum. Şah'ı, Doğu'nun kelimelerini, okumak istiyordum. Onunla onun cümlelerinde tanışmak istiyordum.
Ani bir hareketle sandalyeden kalktım ve yerde duran poşeti yatağımın üzerine koyup en üstteki, Doğu'nun verdiği, kitabı çıkardım. Önce sayfalara hızlıca göz attım. Doğu'nun altını çizdiği yerleri gördüm.
Ben de kitaplarda hoşuma giden yerlerin altını çizerdim fakat bu kitap farklı hissettiriyordu. Bunların altını Doğu çizmişti.Kitabın ilk sayfasını açtım ve birkaç satırlık yazının altının çizildiğini gördüm.
"Biz iki farklı satranç tahtasının şahlarıydık. Onu mat etmek söz konusu bile değildi fakat ben usanmadan ona şah çekeceğim günü bekliyordum."
İyi bir girişti, değil mi?
Sayfayı çevirdim ve ilk bölümü okumaya başladım.
❆ ❅ ❆ ❅ ❆
Kitabın ilk 170 sayfası su gibi akmıştı. Okudukça okumaya devam ediyordum. Emir'in sonsuz bir aşkla Melisa'ya bağlı olması hem üzücü hem takdir edilesiydi. Başka birini sevmek aklının ucundan bile geçmiyordu. Melisa'dan en ufak umut görmemesine rağmen vazgeçmiyordu. Böyle sevenler var mıydı gerçekten? Aşkın böylesine basitleştirildiği, ufak kalp çarpıntılarının, arzuların aşk sanıldığı bir devirde böyle sevmek, sevilmek mümkün müydü? Doğu böyle birine şahit olmuş muydu yoksa olmasını istediği bir aşkı mı yazmıştı?
173. sayfayı da okuduktan sonra parmağımı kaldığım sayfaya bıraktım ve kitabı kapatıp derin bir nefes verdim.
Emir'in dünyasından çıkmıştım.
Ardından okuduğum yerden geriye doğru giderek Doğu'nun altını çizdiği yeri buldum.
"Başka birinin olacağı düşüncesi beni kahrediyordu. Benim olmayacaktı hem de o bana bütün benliğimle sahipken."
Ne de çok şey anlatıyordu bu cümleler. Karşılıksız aşkını kabullenmiş bir adam vardı. Buna rağmen kör kütük aşık bir adam...
Telefonumu elime aldım ve WhatsApp'a girdim. Onu aramaya utanıyordum. Bana istediğim zaman arayabileceğimi söylemişti ama ben arayamazdım. Müsait olmayabilirdi bu yüzden mesaj atmak en mantıklısıydı.
Son görülmesi iki buçuk saat önceydi. Ne yazabilirdim?
"Başka birine ait olacağı | " altını çizdiği yazıyı atsam olur muydu? Olmazdı. Bu ne hız? Sil gitsin, Nil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
agape
General Fiction''Kaybedecek hiçbir şeyiniz yok, aksine çok şey kazanacaksınız. Size ülkede en çok konuşulan ve merak edilen yazar olmayı teklif ediyorum. Bu fırsat kaç lise öğrencisinin eline geçer ki?''