Amazon Ormanları'nda kanat çırpan bir kelebek dünyanın başka bir yerinde kasırgalara sebep olur muydu bilinmezdi ancak Kubilay yataktan çıkabilmesi için yapması gereken ilk hareket olan gözlerini açmayı bile beceremiyordu.
Sucuk gibi ıslandıktan sonra sıcak bir duş almamasının, yorgunluktan sadece ıslak kıyafetlerini değiştirmekle yetinip tüm gün havasız kalan evini havalandırmak için pencerelerini açmasının ve o cereyanda üstüne pikesini almadan uykuya dalmasının bedelini tir tir titreyen bir beden ve ağrıyan bir başla ödüyordu.
Kapıya vuran tokmak sanki kafatasının içinde top güllesi patlıyormuş gibi hissettirirken ağrıyan kaslarını zorlayarak kendini doğrulttu. Geldim, demek için ağzını açtığı anda bir de cayır cayır yanan bir boğazla karşı karşıya kaldığını anlayınca içinden kendine sövmekten kendini alamadı esmer genç. Yaş aldıkça bünyesi zayıflıyordu anlaşılan, eskiden bana mısın demediği yağmurlar artık onu hasta ediyordu.
Camlarının hâlâ açık olduğunu evdeki hava akımından fark ettiğinde onu asıl hasta edenin yağmur değil de cereyan olduğu kafasına dank ederken kapısı bir kez daha beyninde bombalar patlatarak çaldı ve dişlerini sıkarak kalkıp yürümeye zorladı kendini.
Ayaklarını sürüye sürüye kapıya ulaşmayı başardı ve kapıyı açtığı anda Feryal'in zil gibi çınlayan sesi kulaklarından beynine işledi. "Dedim değil mi sana hasta olacaksın diye!"
Kubilay yutkunarak boğazını yumuşatmaya çalışırken alçak bir sesle, başını tutarak yanıtladı. "Abla, Allah'ını seversen bağırma. Beynim kulaklarımdan aktı akacak."
Feryal çattığı kaşlarıyla içeri girerken Kubilay'ı da bileğinden sürükleyerek odasına götürdü ve yatırdıktan sonra seri bir şekilde açık camı kapattı. Ufak ayaklarıyla evin içinde tıkır tıkır gezinirken söylenmeyi de ihmal etmiyordu.
"Hem donuna kadar ıslatıyorsun kendini hem de camların açık uyuyorsun. Bin defa dedim sana yağmurda ıslanma, kendini koru diye, bir kere de lafımı dinle be." Kubilay'ın pikesinin altına girip kendini dürüm gibi sardığını gördüğünde ona yaklaştı ve üstünü açıp elini alnına koydu. "Ateşin çıkmış, örtme kendini."
"Ama üşüyorum." Kubilay pikesine uzanmaya çalıştığında Feryal hafifçe eline vurarak gerisin geri yerine indirdi ve karşılığında Kubilay'dan masum bir sızlanma aldı.
"Müstahak sana." Feryal'in endişelendiği zaman sinirlendiğini bildiğinden sesini çıkarmadan yiyeceği paparaya razı oldu Kubilay. "Salak şey. Beş yaşında veletler bile yağmurlu havaya şemsiyesiz çıkmaz, yirmi beşindeki Kubilay yağmur romantizmi yapıyor bana. Sanki memleketin havasını bilmiyor sersem. Üstünü örtme, şimdi geliyorum."
Bununla birlikte odadan çıkıp kısa süre sonra elinde bir tas su ve bez ile geri dönmüş, bezi ıslatıp Kubilay'ın alnına yerleştirdikten sonra tekrar çıkıp mutfağa gitmiş ve bu kez bir bardak su ve ilaç ile geri dönmüştü. Kubilay'ın doğrulmasına yardım ederken mavi bakışları dağınık odada gezindi ve şefkat ile öfkeyi aynı anda barındıran bir sesle konuştu.
"Şu odanın hâline bak, çıfıt çarşısı gibi. Neyse, iç bakayım şunu."
Zar zor yutkunarak suyu içtikten sonra söze girdi Kubilay. "Sağ ol Feryal abla. Sen de olmasan..."
O sırada mavi gözleri komodinin üstündeki fotoğraf çerçevesine takılmıştı Feryal'in. Onun bakışlarını takip eden Kubilay da onunla birlikte fotoğrafa baktı ve boğazındaki yangının gözlerine doğru yol almaya başladığını hissettiğinde gözlerini kapatıp başını yastığa geri koydu. Onun için endişelenince sinirlenen Feryal'in aksine, Sezen Kubilay'ın etrafında kuş gibi çırpınırdı. Vücudundaki ağrıdan mı yoksa yüreğindeki ince sızıdan mı olduğunu bilmediği bir inleme bırakıverdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sezenler Olmuş | bxb |
Genel KurguBeş yıl önce bir trafik kazasında sevgilisini kaybeden Kubilay, yüreğindeki acılar eşliğinde kenar bir mahallede sıradan hayatına devam etmeye çalışmaktadır. Bir yaz günü oturduğu apartmana taşınan yeni komşusu Timuçin ile tek ortak noktaları yürekl...