"Paydos arkadaşlar, yarın görüşürüz."
Fikret'in çalışanlarına kurduğu cümleyi esneyerek dinleyen Kubilay, elindeki işi bitirip çıkmaya niyetli olduğundan makineyle yaşadığı seviyeli ilişkiye devam ederken Fikret yanına gelip omzunu sıktı.
"Paydos dedim ya oğlum, bıraksana."
Kubilay yorgun bakan kara gözlerini ona çevirip hafifçe gülümseyerek yanıtladı. "Şunu bitireyim de bırakacağım abi, geç kaldım zaten bugün. Yarına kalmasın iş."
"Hakikaten, soracağım da unutmuşum. Niye öyle uyurgezer gibi geldin sen?" Fikret başını hafifçe yana eğip kırk yaşına pek de uymayan afacan bir ifadeyle sordu. "İş peşinde miydin yoksa, hınzır seni?"
Kubilay onun varsayımına dişlerini göstererek güldü. Timuçin'in peşine düşmek işten sayılırsa, evet, bir iş peşindeydi.
"Gece uyku tutmadı, çok geç daldım. Sabah da alarmı duyamamışım abi. Zannettiğin gibi bir şey değil."
Fikret sahte bir hayal kırıklığıyla başını eğdikten sonra Kubilay'ın omzuna vurdu. "Uykusuz kalacaksan bari gecene renk kat oğlum, genç adamsın. Ha bak ne diyecektim, yazıhanedeki poşetin içinde benim pantolon var. Onu Feryal ablana götür de bir tamir ediversin. Benim acil eve gitmem lazım, uğrayamayacağım da."
"Tamam abi, götürürüm ben." Kubilay başını sallayarak yanıtladığında Fikret otuz bir dişini göstererek gülüp esmerin omzuna bu kez daha sertçe vurdu ve kapıya doğru yürürken ona veda etti.
"Adamsın, hadi görüşürüz koçum."
"Görüşürüz abi."
Böylece Kubilay iş yerinde yalnız kalmış ve tekrar esneyerek işinin başına dönmüştü.
Rüyasında Timuçin ile gece sohbet ettikleri deniz kenarında, bu kez güneşin altında sere serpe uzanıyorlar, birbirlerinin gözlerinin içine bakarak ve gülümseyerek el ele tutuşuyorlardı. Konuşmuyorlardı fakat martıların sesi dalgalara eşlik ederken bu huzurlu sessizliği bozmaya da hevesleri yoktu.
Bu kadar sakin ve huzurlu bir rüya görmeyeli epey uzun zaman geçmişti. Kubilay kara gözlerini rüyasındaki gibi gülümseyerek açıp pencereden baktığında güneşin çoktan tepeye tırmandığını görünce kendini bu huzura fazla kaptırdığını fark edip yataktan fırlamış ve öğlene doğru ancak gidebilmişti işe. Neyse ki Fikret despot bir işveren değildi, daha önce de böyle geç kalma vakaları olduğundan bir şey dememiş ve ona başıyla selam verdikten sonra işine gücüne devam etmişti.
Kubilay bir saat kadar sonra işini bitirdi ve makineyi kapatıp etrafı toparladıktan sonra yazıhaneye gidip kendini kanepeye attı. Oturduğu yerde omuzlarını çevirerek kaslarını esnetirken cebinden telefonunu çıkarıp Timuçin'e mesaj yazmak için sohbet penceresini açtı.
Parmakları hazır olda beklerken bir süre ne diyeceğini düşünerek öylece kaldı.
N'aber aşkım, dese çok mu laubali olurdu? Aşkım yerine sevgilim mi deseydi yoksa canım mı deseydi? Yoksa hiçbir şey demeyip direkt ne yapıyorsun diye mi sorsaydı? O da çok mu resmî olurdu ki?
Başını iki yana sallayarak "Benden geçmiş bu işler." deyip telefonu cebine geri koydu ve kanepeden oflayarak kalkıp Fiko'nun poşetteki pantolonunu alarak dükkânı kapattı. Madem mesaj yazma becerisini kaybetmişti, Timuçin eve geldiğinde ona uğrar, yüz yüze görüşürdü öyleyse. Hem onun zümrüt gözlerine bakarak sohbet etmek, mesajla konuşmaktan çok daha güzeldi.
Timuçin'i göreceği düşüncesiyle neşesi yerine gelirken ıslık çalarak sokağa girdi ve Feryal'i camın ardında telefonla konuşurken gördü. Konuşurken kızıl saçından bir tutamı işaret parmağına dolayışına ve ışıl ışıl gülüşüne bakacak olursa keyfi yerindeydi. Bu da Kubilay'ın işine gelirdi açıkçası, terslenmek istemiyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/232061186-288-k750614.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sezenler Olmuş | bxb |
Genel KurguBeş yıl önce bir trafik kazasında sevgilisini kaybeden Kubilay, yüreğindeki acılar eşliğinde kenar bir mahallede sıradan hayatına devam etmeye çalışmaktadır. Bir yaz günü oturduğu apartmana taşınan yeni komşusu Timuçin ile tek ortak noktaları yürekl...