1. BÖLÜM (İLK DEFA GÖZ GÖZE GELMEK)

210 40 311
                                    

Yeni bir yola başlamıştım. Yolda yanlız başımaydım. Söylesenize hep aktif halde psikolojik bir rahatsızlığınız var mı? Benim var. Ben asla topluluğa giremiyorum. Sınıf, okul, metro... ve daha sayamayacağım kadar çok

Hayat bana gülmemiş işte. Anlamıyorum hayat bazen neden acımasız olabiliyor ki. Yaşayıp bir daha hiç gelmediğimiz için mi? Yoksa bu bir imtihan mı? Ne bu? Neden hep zorluklarla uğraşıyoruz?

Hayat hep acımasız olmak zorunda mı? Hayat her şeye benzetilir öyle değil mi? Ben hayatı bir yara bandına benzetiyorum. Yaran olunca oraya yapıştırırsın. Ya iyileşmesini bekler ya da sertçe çekersin ve canın yanar.

Hayatta böyledir işte. Ya hayatının güzelleşmesini iyileşmesini bekler ya da hayatın içine dalar bantı hızla çekersin...

Hızla yurttan çıktım. Üniversite de ilk günümdü ve geç kalmamak için neredeyse elimden gelen her şeyi yapıyordum. Çantamı kapatarak merdivenlerden indim ve hızla yürümeye başladım. Taksi durağına geldim fakat genel olarak bireye gitmek istediğimdeki taksi düğmesi şuan burada yoktu.

Kahretsin! Bir adam geldi ve; "Canım buradan artık taksi geçmiyor metro var hemen ilerde istediğin yere onunla gidebilirsin." dedi.

Adamla göz teması kurmadan kafamı salladım ve yanından uzaklaştım. Metro...ben ,psikolojik rahatsızlığı olan ben metroya mı binecekti?

Hızla oraya doğru yürüdüm. Çok korkuyordum. Şimdiden ellerim titremeye başlamıştı şimdiden korkuyordum.

Merdivenleri indim ve bir metro gördüm. Hızla ona doğru ilerledim. İlerledikçe kalabalık artıyordu. Kendimi geri çektim.

"Biraz izin verseniz ne kadar iyi olur." diye mırıldandım. Sonra bir çocuk gördüm. Simsiyah gözleri vardı, kafasına kapşonunu geçirmiş kulaklıkları kulağında müzik dinliyordu.

Bakışlarımı ondan çektim ve tekrar insan kalabalığına çevirdim. Herkes yavaş yavaş binmeye başlamıştı. Bende hemen bir boşluk gördüm ve oraya sızıp içeri geçtim.

İçeri geçtiğimde gözlerim şoför ile buluştu. Sanırım akbil denen şeyden bende yoktu. Biri kolunu arkamdan uzattı ve iki kere bastı. Bakışlarımı ona çevirdiğide bunun kapşonlu çocuk olduğunu gördüm. Bana bakmıyordu yine. Yine ve yine gözleri asla benimkilerle buluşmuyordu.

Beni beklediğini anlamam saniyelerimi aldı ve hızla içeri doğru adım attım.

Hemen boş bulduğum tekli bir koltuğa oturdum. Önümde kimse oturmuyordu. Bu benim için iyi bir şeydi. Sonra bir anda önüme deminki çocuk oturdu.

Hızla bacaklarımı kendime çektim ve bağdaç kurdum. Çocuk bana bir saniye bile bakmıyordu.

Bir türlü gözleri gözlerimi bulmuyordu. İlginç ama çocuğun böyle oluşu dikkatimi çekmişti.

Yavaşça bakışlarımı sağımdaki cama çevirdim. İstanbul'da ekimin ortasında kış kapıda olduğunu göstermek için önden bir rüzgar göndermişti resmen.

Kollarımın bir anda üşüdüğünü hissettim. Ellerimi omuzlarıma doğru götürdüm. Evet bu sonbahar havasında montumu yurtta unutmuştum.

Hızla kollarımı düzelttim. Bir anda bir sürü insan bindi metroya. Derin ve sesli nefesler alıyoldum ama bir türlü kirli havayı ciğerlerimden atamıyordum.

Önümdeki çocuk yavaşça bana döndü ve elini koltuğa koyup konuştu beni resmen koltukla arasına almıştı.

"Özür dilerim. Hanımefendi. Ne yapabilirm?" dedi tam önümde ayakta duran bir çocuk Hemen yaşlı bir amca geldi ve; "Ben eski psikoloğum yardım edebilirim." dedi elinde baston olan bir adam.

DOLUNAY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin