0.2
***
"Alessa?" dedi ve devam etti.
"Kim, ne yaptı sana?"
"Onlar." diyebildim sadece.
Bakışları değişti, neye uğradığını şaşırmış gibi bir ifadesi vardı. Çok geçmeden bu şaşkınlık yerini yoğun bir öfkeye bırakmış gibi görünüyordu.
"David ve Beth mi yaptı sana bunu!?"
Sessiz kaldım bir süre, gözyaşlarım ona gereken cevabı verdi.
Evet, kendi ailem bana eziyet ediyor.
"Ne zamandan beri?" dedi nefesinin altından.
Durgunlaşmıştı. Gözlerindeki ifade kin doluydu fakat beni korkutmak istemediği, garip sakinliğinden anlaşılıyordu. Bakışlarında fırtınalar koparken, kendisi çok durgundu. Sayamayacağım kadar şey yaşamıştım ama onun beni bu kadar önemsediğini hissetmek, kendimi bir nebze değerli hissettirmişti.
"Ben çok küçükken başladı." dedim bir şekilde.
Kendi annemin yaptıklarını bir başkasına anlatmak o kadar zordu ki, içim parçalanıyordu. Her anne melek değildi.
"Bir daha olmayacak."
"Bitti." dedi kendinden emin bir şekilde.
Bitmiş miydi gerçekten yıllarca süren eziyetleri? Joseph diyorsa, bitmiştir. Ona güvenim sonsuzdu, her ne kadar güvenmek benim için çok zor olsada, onunla her şey mümkündü, söz konusu Joseph ise imkansız denen bir şey yoktu.
Elleri hafifçe titredi, vücudu bir yay gibi gerildi. Ebeveynlerimden bunu beklemediği bariz ortadaydı, şaşkındı ve hayal kırıklığına uğramıştı. Tıpkı bir puzzle gibi çözmüştüm onu.
"Hadi içeri geçelim güzelim, kapının önünde durma daha fazla. Üşümüşsündür." Rahatlatıcı sesi, beni kendimden geçirdi. O olmasa ne yapardım, kime giderdim ki? Kime sığınırdım?
Cevap basitti, ben o olmasaydı kimsesiz kalırdım.
İçeri geçtiğimizde beni ahşap tonlarının ağırlıklı olduğu ferah ve şık salonuna soktu. Büyük krem rengi kanepesine ucu ucuna oturdum. Hala çok tedirgindim, elimde değildi. Hemen ufak bir battaniye getirip, kollarıma sardı. Bu ilgisi çok hoşuma gitse de sadece acıdığı için yaptığını biliyordum.
"Üşümüşsün, burnunun ucu kızarmış."
Sinirliyken bile bana verdiği huzur paha biçilemezdi. Nasıl başarıyordu bunu? Evet, inanılmaz yakışıklıydı, cazibesine karşı koymak neredeyse imkansızdı, fakat beni ona çeken bunlar değildi. Kilit nokta onun paha biçilemez kalbiydi. Ona olan bağlılığım, kalbineydi.
Derin bir nefes aldım, bütün ev onun deniz kokusuyla can bulurken, yıpranmış ruhumla burada bulunmamın haksızlık olduğunu düşünmeden edemedim. Tam o an karşımda durup, önümde diz çöktü, ben ise sadece yere bakıyordum. Oysa koyu sarı saçlarına, güzel mavi gözlerine ya da fuşya rengindeki hafif nemli dudaklarına bakmakta bir seçenekti, tek sorun ben o kadar cesaretli değildim.
Bana harika şeyler hissettiren bu adama, darmadağınık halimle misafir oluyordum, bu hiç adil değildi.
Büyükçe, güzel eliyle çenemden tutup ona bakmamı sağladı. Bu ufak temas bile, olan onca şeye rağmen içimi kıpır kıpır etmeye yetmişti. Derinlerinde cenneti sakladığı mavi-yeşil gözlerini, içinde cehennem azabını barındıran kahverengi gözlerime dikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cheers Darlin'
RomanceRuhuma bir ışık yayıldı, hiç bilmediğim hislerin kapısı aralandı, mutluluk hiç beklemediğim an da içimde bir havai fişek gibi patladı. Kelebekler yalandı, kuşlar uçtu vücudumda. ▪︎▪︎▪︎ •Yaş farkı içerir! Daddykink değildir! fanfic for Joseph Morgan