15.Bölüm

7.2K 673 263
                                    


Keyifli Okumalar...


Koltuk altlarından kavrandığını hissetse de göz kapaklarını aralayıp çevresine bakacak gücü kendisinde bulamıyordu. Salih Baba'nın ve Cenk'in seslerini işitiyor ama ne konuştuklarını anlayamıyordu. Kafasının içinde bir kaos vardı adeta. Göğsündeki acı da durumu daha beter hale getiriyor, nefes almasını bile zorlaştırıyordu.

Bedeni koltukla buluştuğunda dudaklarının arasından acı dolu bir inleme döküldü. Çevresindeki sesler yine uğultular halinde kulaklarına dolduğunda yüzü buruştu.

"Kurşun, beni duyuyor musun?" Salih Baba'nın gür sesini işittiğinde göz kapaklarını hafifçe aralayıp üzerine doğru eğilmiş ve bir elini sıkıca göğsüne bastıran Salih Baba'ya baktı.

Duyuyorum demek için dudaklarını araladığında dudaklarını arasından tek çıkan ses acı dolu bir inleme olmuştu. Göğsündeki acı o kadar yoğundu ki ne konuşabiliyor ne de rahatça nefes alabiliyordu.

"Sakın kendini bırakma, birazdan hastanede olacağız. Kurşun, kendini bırakma oğlum." Salih Baba'nın aynı sözleri tekrarlamasına karşılık Kurşun gözlerini kapatarak canını acıtmasına rağmen dudaklarının arasından titrek bir nefesi ciğerlerine çekti.

Vücudu arabanın sarsıntısından etkilenip hafifçe sağa sola kıpırdandığında bile acısı dalga dalga artıp vücuduna yayılıyordu adeta. Arabadan inmek ve düz, hareketsiz bir zemine uzanmak istiyordu. Uzanmak, gözlerini kapatmak ve acı geçene kadar uyanmamak istiyordu.

Kucağında duran kolu cansız bir nesne gibi yanına düştüğünde geriye kalan bilincinin son kırıntıları da gri bir dumanın altına bürünüyordu. Zihnindeki bu dumana esir olacağı sırada gözlerinin önüne bütün canlılığıyla gülümseyen bir yüz geldi. Nergis'in koyu kahve saçlarının buklelerine eşlik eden kahverengi gözlerini görünce dudakları tebessüm etmek için yukarı kıvrılmak istese de vücudundaki acı baskın gelip bu mutluluk emaresinin önüne hızla bir set çekmişti.

"Nergis." Dudaklarının arasından bir yakarış gibi dökülen ismin ardından bilinci gidip gidip gelmeye başlamıştı. Bir an çevresindeki sesleri işitiyor sonra derin bir karanlığa gömülüyordu. Bilmediği bir zamanın ardından tekrar koltuğun sert kumaşını ve vücudunu ateş gibi yakan acıyı hissediyordu. Alnında biriken boncuk boncuk terler yavaşça süzülüp boynundan gömleğine karışırken hissettiği soğuğun etkisiyle terliyordu. Hem terleyip hem de üşümek nasıl bir arada olabilirdi?

Arabanın ani bir şekilde fren yapmasıyla bedeni biraz sarsılsa da onu sıkıca tutan Salih Baba sayesinde öne doğru devrilmekten kurtulmuştu ancak bu hafif sarsıntı bile göğsündeki acıyı arttırmış ve zihni tekrar bir dumanın esiri olmuştu.

Üz bir zemin üzerinde yatırılmış ve çevresinde onlarca insandan çıkan gürültü kalabalığı başındaki şiddetli ağrıyı tetikliyordu. Birilerinin üzerindeki gömleği kavradığını ve ardından makasın keserken çıkardığı tanıdık sesi işitti. Gözlerini açmak ve ellerini hareket ettirerek durmalarını söylemek istiyordu. Ne yapıyorlardı? Neredeydi? Aklındaki sorulara cevap bulmak adına kendini zorlasa da göz kapakları ağır iki külçeye dönüşmüştü. Onları kaldıramayacağını anlayınca pes etti.

Soğuk parmaklar kolunu kavramış ve hemen ardından hafif, sinek ısırığına benzer bir sızı işitmişti. Bu ısırık mı onu kendine getirmişti bilmiyordu ancak dakikalardır uğraşıp sonra pes ettiği o göz kapakları hafifçe aralanmıştı. Başının üzerinde hızlı hızlı bir şeyler yapan insanların yüzlerine bakmak için kendisini zorlasa da bulanık siluetlerden başka bir şey görememişti. Göz kapakları tekrar kapanıp zihni tekrar o tanıdık karanlığa gömülürken dudaklarından tek bir kelime döküldü. Bilinçsizce, ezberlenmişçesine...

KURŞUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin