Keyifli Okumalar...
Vücudunun her bir köşesine yayılan halsizlik, artan baş ağrısı midesindeki açlık sinyallerini güçlendirirken Kurşun inatla sokağın köşesinde durmaya devam ediyordu. Kaldırımlar ve sokaklar dışında nereye aitti?
"Ne bekliyorsun, gitsene." Yanından gelen sesin sahibine dönüp bakmak yerine karşı kaldırımdaki fırıncıya bakmaya devam etti. Fırından çıkan taze ekmeklerin kokusu burun deliklerinden içeri sızıp midesindeki ağrıyı ikiye katlasa da bir yandan garip bir tatmin duygusu içerisinde kendisini buluyordu. "Ne o, yine yapmayacak mısın? Bu gidişte açlıktan ölürsün sen benden söylemesi." Birkaç ay önce tanıştığı çocuk başka bir şey söyleme gereği duymadan Kurşun'un dakikalardır baktığı fırına doğru ilerlemeye başladı.
Değişmez kuralı uygulayacaktı. İlk önce bir ekmek için yalvaracak ve ekmek alamazsa ekmeği çalıp uzaklaşabildiği yere kadar koşacaktı. 'Her zaman aynı şey' diye düşündü Kurşun. Son bir kez Mahmut'un içeri girdiği fırına bakıp arkasını dönerek uzaklaştı. Ayaklarını sürüyerek yürümeye devam ederken bir eli açlıktan kramplar giren karnının üstüne gitti. Yetimhanedeki sıcak yemekleri, yatağını düşününce zehir gibi bir pişmanlık yine tüm benliğini esir almıştı. İçindeki kontrol edilmeye karşı baş kaldıran tarafı araya girip pişmanlığın üzerini örttüğünde Kurşun daha fazla yürüyemeyeceğini hissedip kaldırımın bir köşesine çöktü. Bacaklarındaki hissizlik artmış, vücudu büyük bir halsizliğin kucağına düşmüştü. Konuşmaya bile mecali yoktu.
Ne kadar süre kaldırımın üzerinde öylece oturduğunu bilmiyordu ancak onu kendisine getiren tanımadığı bir ses oldu. Göz kapaklarını aralayıp dizlerinin üstüne koyduğu başını kaldırarak karşısında dikilen adama baktı sessizce.
"Çocuk, ne yapıyorsun burada?"
"Oturuyorum." Harfler ağzının içinde yuvarlanarak dışarı döküldüğünde Kurşun bile kendi söylediğini algılamakta zorlanmıştı.
"Burada oturmaya devam edersen hasta olursun, gel hadi." Adam yerden kalkması için işaret yaptığında Kurşun sessizce bu söylenene uyarak ayağa kalktı ve adamın peşine takıldı.
Dakikalar sonra küçük bir çorbacıda önüne koyulan mercimek çorbasını doldurduğu kaşığı hızlı hızlı ağızına götürüyordu. Sıcak çorba içini ısıtıp midesindeki açlığı biraz olsun yatıştırdığında Kurşun elindeki kaşığı boş kasenin içine bırakıp yanına gelen adama baktı. Adam, yüzündeki kocaman bir gülümsemeyle kendisine bakıyordu. Bu tanıdık olmayan gülümseyiş Kurşun'u garip bir şekilde rahatsız etti. İnsan alışık olmayınca güzel duygulardan bile huzursuzluk kapardı.
"Bir kase daha ister misin?" adam sorduğu soruya bir cevap almak yerine Kurşun'un önündeki boş kaseyi alıp yanından uzaklaştı. Birkaç dakika sonra çorba dolu kase ile geri geldiğinde bu sefer gitmek yerine Kurşun'un karşısındaki sandalyeye oturdu.
"Adın ne senin delikanlı?"
"Kurşun."
"Kurşun mu? Kim koydu bu ismi sana. İlginçmiş."
"Bilmiyorum, kendimi bildiğimden beri bana böyle sesleniyorlar."
"Annen ya da baban yok mu?"
"Yok."
"Nerede kalıyorsun peki?" Kurşun bu soruya cevap vermek yerine çorbadan bir kaşık daha aldı. "Anladım, bundan sonra acıktığında buraya gel. Tamam mı?"
"Niye?"
"Karnını doyurursun."
"Param yok benim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
General Fiction(Mahallemin Polisi hikâyemdeki yan karakterler olan Kurşun ve Nergis'in hikâyesidir! Bağımsız olarak okuyabilirsiniz ^^) Derin nefesler alıp sımsıkı yumduğu gözlerini mümkünmüş gibi daha da sıktı. Biliyordu, buradaydı. Konuşmasına gerek yoktu. Ses ç...