1.0

99 4 0
                                    


"Efendim, Sera Hanım bugün de yemeğini yemedi."

Genç adam duyduğu şeyle birlikte elindeki çatalı tabağına bırakıp dirseklerini masaya yaslamış bir şekilde ellerini birleştirdi ve çenesini de birleştirdiği ellerinin üzerine yaslayarak gözlerini önündeki üçlünün kendisine bakan suratlarında gezdirip kendi gözlerini sımsıkı yumdu ve alnını birleştirdiği ellerinin üzerine kapattı.

Daha sonrasında hızlıca oturduğu yerden kalkıp merdivenlere yöneldi ve merdivenleri ağır ağır çıkarak kendi odasına doğru yöneldi.

Genç adam masadan aniden kalkınca masadaki diğer üçlü ne olduğunu anlamayıp birbirine baktı ve genç adamın bu durumda ne yapacağını bilmediklerinden dolayı birbirlerine ne olacağını bilmiyorum gibisinden bakışlar attılar.

Genç adam, genç kızın içinde bulunduğu kendi odasının kapısına vardığında ilk başta derin bir nefes vermiş sonrasında da kapıyı tıklatmıştı.

Artık eskisi gibi genç kızın kapısını kilitlemiyordu. Zaten genç kızın kapısını kilitlemese bile genç kız odadan dışarı adımını bile atmıyordu.
Genç adam, artık genç kızın üzerine kapıyı kilitleyeceğini düşünmüyordu. Çünkü genç kızın artık yanlış bir şey yapacağını düşünmüyor ve genç kıza güveniyordu.

İçerden ses gelmeyince bir kez daha tıklattı kapıyı genç adam.

Bu kez de ses gelmeyince yavaşça kapının kulpunu aşağı indirip kafasını, birazını açtığı kapının aralığından içeri geçirip içeriye baktı.

Genç kız, odanın içerisindeki pencerenin önünde durmuş kollarını göğsünde bağlamış bir şekilde dışarıyı izliyordu.

Genç adamın gözleri, genç kızı bulduğunda genç adam kapıdan içeri girip ardından kapayı kapatmış ve genç kızın yanına doğru ilerlemişti.

Genç adam, genç kızın yanına ulaştığında ellerini pantolonunun ceplerine geçirmiş ve genç kızın yaptığı gibi pencereden dışarıyı izlemeye başlamıştı.

"Yine yemek yememeye başlamışsın."

Genç adam, yaptığı şeye devam ederken aynı zamanda da konuştuğunda, genç kız da onun yaptığını yapmıştı ama tek bir fark vardı o da genç kızın konuşmamasıydı.

Bunun üzerine genç adam, gözlerini dışardaki manzaradan çekip genç kıza çevirdiğinde kendine daha güzel bir manzara bulmuş ve gözlerinden içine doğru bir sıcaklık yayılmıştı. Genç kız yine hiçbir şey yapmadan genç adamın içini ısıtıyordu.

"Tekrardan başa döndüğümüzü hissediyorum. Sanırım, öncesinde söylediğim şeyler seni etkilememiş."

Bir daha cevap gelmeyince derin bir nefes vererek konuşmaya devam etmişti genç adam.

"Kötü hissettiğinin farkındayım, o günü unutamayacağınının da farkındayım ama hayat devam ediyor, Sera. Her şey üst üste geldi biliyorum, hatta hepsinin suçlusu benim ama lütfen böyle yapma."

Konuşması bittiğinde herhangi bir tepki göstermeyen genç kızın görüş açısına girmeye çalışıp pencere ile genç kızın arasına geçtiğinde genç kız,  arkasını dönüp yatağına doğru ilerlediğinde bu duruma daha fazla dayanamadı genç adam.

"Neden böyle yapıyorsun Sera? Senin için endişeleniyorum görmüyor musun?! Lütfen artık konuş benimle! Konuşmasan da bir şey söyle! Eskisi gibi bağır çağır, öfkeni kus ama böyle yapma! Yaşayan bir ölü gibi davranma!"

Genç kız, genç adamın çıkışıyla birlikte adımlarını durdurmuş ve öylece karşıya bakmıştı.

Genç adam, genç kızın önüne geçip gözlerini gözlerine dikmiş ve genç kızdan bir karşılık beklemişti ama genç kızdan hiçbir karşılık gelmemiş sadece genç adamın gözlerine bomboş bakmıştı. Aynı ruhu gibi... bomboş...

Bunun üzerine genç adamın gözleri dolmuş ve küçük bir çocuk gibi titrek bir şekilde konuşmuştu. Boğazındaki yumruyla çaresiz bir şekilde.

"Daha öncesinde gördüğüm parıltılar yok olmuş gözlerinde. Seni ilk gördüğümde gülen gözlerin buraya ilk geldiğinde nefretle bakıyordu ama şimdi hiçbir duygu y-yok gözlerinde. Bana artık n-nefretle bile b-bakmıyorsun."

Genç kızın bakışlarında herhangi bir değişiklik olmazken genç adam genç kızın önünde ağlayarak dizlerinin üstüne çökmüş ve ellerini genç kızın ayaklarının üstüne koyarak başını aşağı eğmiş bir şekilde yere göz yaşlarını akıtıyordu.

"B-bana nefretle bak ama böyle b-bakma...nolursun!"

Kim demiş erkekler ağlamaz diye? O zaman genç adam nasıl ağlıyor bu genç kızın önünde? Koca bir adam gibi görünse de aslında içten içe küçük bir adamdı, genç adam. Aslında küçük bir çocuk gibiydi o.

Genç adam gerçekten de küçük bir çocuk gibiydi şuan. O kadar içli ağlıyordu ki annesini kaybetmiş te bir daha gelmeyeceğini bilen bir çocuk gibiydi adeta.

Genç kız ise...bildiğiniz gibi.

Genç adam, ilk önce ellerini yavaşça genç kızın ayaklarından çekip sonra da göz yaşlarını silerek burnunu çekti ve hızlıca ayaklanıp gardırobuna doğru ilerledi.

Gardırobunu açıp içindeki kıyafetleri iki tarafa doğru iterek içindeki gizli bölmeyi ortaya çıkardı. Daha sonrasında gizli bölmeyi açtı. Ve onun içindeki kasanın şifresini hızlıca girerek içindeki silahı kaptığı gibi hızlıca genç kızın yanına ilerledi.
Aynı zamanda görüşünü bulanıklaştıran gözyaşlarını geriye göndermeye çalışıp burnunu çekiyordu.

Hızlı adımlarla genç kızın önüne geçip elindeki silahı genç kızın eline tutuşturdu.

Genç kız her ne kadar silahı tutmuyorsa genç adam, genç kızın silahı kavramasını sağlamış ve elini genç kızın silah tutan elinin üzerine koymuştu.

"Hadi vur beni."

Genç kızın gözlerinin içine bakarak söylediği şeylerle birlikte genç kızda herhangi bir değişikliğin olmadığı gördüğünde daha çok çıldırıyordu genç adam, daha çok bitiyordu.

"Geçen cam parçasını karnıma sapladığın gibi vursana beni! HADİ VUR!"

"Sevgilini nasıl vurduğumu hatırlıyor musun? Daha sonrasında ölü bedenini nasıl uçurumdan attığımı? Sevgilim dediğin, sevdiğini sandığın o adamı ben öldürdüm! Seni bu dört duvar arasına ben hapsettim! O p*ç herifin seni az daha tecavvüz etmesine ben sebep oldum! Her şey benim yüzümden! Senin hayatını ben mahvettim! Ben! Hala vurmamakta kararlı mısın?!"

Genç kızın gözleri titremeye başlamıştı sık nefes alıp veriyordu.
Büyük ihtimalle genç adamın sözleri, gerçekleri genç kızın suratına çarptırmıştı.

"Vursana beni! Vur hadi!"

Genç kızın gözleri dolmuş başını sağa sola sallamaya başlamış ve elini genç adamın elinden kurtarmaya çalışmıştı.

"VUR DEDİM SANA! VUR!!"

Daha sonrasında her şeyin sesi birbirine karıştı. Genç adamın bağırışı, genç kızın ağzından kaçan hıçkırık, silah sesi ve çığlıklar.

Genç adam istediğini almış olmanın verdiği mutlulukla birlikte genç kızın yüzüne gülümseyerek bakmış ve genç kızın aklını başından almıştı.

Silahın patlamasıyla beraber kahvaltı masasındaki üçlü sandalyelerini yere düşürerek oturdukları yerden fırlamış hızla atan kalplerine inat hızla silah sesinin geldiği yere doğru koşmuşlardı...

işte o an her şeyin başladığı andı.

Genç kızı kendine getiren, genç adamı geçmişe götüren ve ev halkını acılı bir telaşa sürükleyen an...



















Bir bölümün daha sonuna geldik. Bir sonraki bölümde görüşmek üzereeeeee...Sağlıcakla kalın...

Gala ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin