Bu bölümü @nesrinkas a ithaf ediyorum
Medyada Giray'ın evindeki havuz var.
İyi okumalar dilerim.
Giray 'ın anlatımı:
Uzun zaman oldu. Tarihin en kanlı savaşlarına da şahit oldum, en güzel anlarına da. İlk buluşları, icatları test etmeye fırsatım da oldu, nice yıkımları yok oluşları görmeye de. 470 yıllık hayatımda gördüğüm bir çok ırk oldu, bir sürü kadın tanıdım ama hiç biri onun gibi kokmadı. Onun gibi gülmedi, onun gibi kalbimi tekrar attırmadı.
Onu ilk gördüğümde o iğrenç mekana adım atan sıradan bir kadın değildi. O cennetten düşmüş bir melekti. Benim gibi lanetlenmiş bir soya armağandı. Benim armağanım. Daha ilk saniyelerde hissettim kokusunu, o cennet kokusunu. Yıllardır atmayan kalbim, onun her adımıyla darbe aldı. Bir deli çırpınıştı incecik narin avuçlarında. Kulaklarım uğuldadı yalnızlığımın senfonisinde.
Neden dedim, neden ben de ırkım gibi yalnız yaşayayım? Belki bu sefer o diğerleri gibi değildir, belki o delirmez sonsuz yaşamımda bana yoldaş olur dedim. Ama hata yaptım.
Zehri kanından aldığımda hayatını kurtarmış fakat kendi ellerimle sonunu getirmiştim. Vücudu vampir ısırıklarına karşı dirençliydi ölmemişti ama diğerleri gibiydi o da. Kollarımda sönüp giderken Ahi'nin ellerine teslim etmek zorunda kaldım, o da diğerleri gibi delirmesin diye.
Lanetliydim ben. Atalarımın laneti, yıkanmakla çıkmayan zift gibi yapışmıştı üzerime. Yeteneğim, benim lanetimdi. Sonsuza dek yalnızlığa mahkumdum. Ne elini tutacak bir sevdiğim, ne başını okşayacağım bir evladım olacaktı. Ben atalarımın kirini, üzerimde leke gibi taşıyacaktım.
Biz dışlanmışlardandık. Kendi ırkımız tarafından yaratılan, yine kendi ırkımız tarafından öldürülen lanetlilerdik. Kendi ailesi tarafından dışlananlardık. Ömrüm, beni yeteneğim için kullanan babama hizmet etmekle geçti. Şimdi benim gibi yetenekli kişileri ve ısırdıkları kişileri buluyor, babama hizmet etmeleri için Holla adasına topluyordum.
Evet, bizim ısırdığımız kişilerin vücudu güçsüzse aniden, dişlerimizdeki zehir tarafından ölmekteydiler. Vücutları dirençli çıkarsa da zamanla akıllarını kaybetmekteydiler. Toplumda bu kişileri babamdan önce kimse keşfetmesin diye babam kural koymuştu. Vampirlerin, rızası dışında birisinden beslenmesinin cezası ölümdü. Her vampir, besihanelere gitmek zorundaydı. Orada da insandan değil bardaktan içmek zorundaydılar. Böylece yetenekli olan kişiler toplum tarafından anlaşılmıyordu. Onları ilk bulan babam oluyor ve yaşamaları karşılığında kendisine hizmet etmelerini sağlıyordu.
Böyle bir adamın oğluyken benim de iyi olmamı bekliyorlardı. Bu çok zordu...
Karşımda şaşkın bakışlarla bana bakan peri kızına baktım. Havuzun içinde, kollarımın arasındaydı. Boynunda parlayan diş izleri, az önce hipnoz edip kanını içtiğimin işaretiydi. Hatırlamasını istemiyordum. Son zamanlarda besihanelere gidip beslenmemiş sadece Balın'ın kanını içmiştim. Bırakamıyordum, bırakamazdım. Bu saatten sonra olmazdı.
Altın sarısı saçları suyun yüzeyinde dalgalanırken, bal rengi gözleri merak doluydu. Gitmeyecekti. En azından şimdi gitmeyecekti. Ona verdiğim fırsatı sonraya saklıyordu.
Ayın ışığından da parlak, mermerden de pürüzsüz cildine dokunmak, keşfetmek için parmaklarımın uçları karıncalanırken, ona bu kadar yakın olmak atmayan kalbime zarardı. Yumuşacık saç tellerinin her birini tek tek okşayıp, bir ok gibi yüreğime batan kirpik uçlarını öpmek istiyordum. Yay gibi kaşlarına kurban olduğum kadın, cehennemime cenneti armağan etmiş, sarılıp hiç bırakmak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI AV
FantasiAskıya alındı Yıl 2584... Ölüm, İstanbul sokaklarında geziyor kurbanı olan katilleri tek tek avlıyordu. Bedeninden damlayan kanlar, sokakları suluyordu. İnsanlığın bitip tükenmeyen arzularını karşılamak için kullanılan silahların yerini, kanlı kes...