bölüm şarkısı;
MFÖ - Dönmem YolumdanLewis Capaldi - Hope Me While You Wait
Pişman olmak dünyanın en berbat şeyi diye giriş yapmak istiyorum. Evet, gerçekten dünyanın en berbat şeyi. Mesela bir insan iki saniye önce yaptığı şeye bile pişman olabiliyor ya da yıllar geçtikten sonra da birden aklına gelip oğlum niye yaptım ben böyle diyerek uykularını kaçırıyor. Bir de en kötüsü pişman olunduğunda geri dönüşü olmaması. Yaptıklarımızı toprağa yeni ektiğimiz bir tohum olarak düşünürsek ve o tohum filizlendiğinde üzerine döktüğümüz zehiri neden döktüğümüzü düşünür, kendimizi kahrederiz ama geri dönüşü yoktur. Ölmüş olan filizi geri getirmek için iyileştirme gücüne sahip olmamız filan gerekir ama o da zibilyonda bir. Ne saçmaladığımı ben de bilmiyorum ama hayatım pişmanlıklarla dolu olduğundan bu konuda bilgi sahibi birisiyim. Pişman olursam şayet bunu asla belli etmem mesela kendi kafamda beynimi yiyip bitiren düşüncelerle yalnız yalnız takılırım ama tek bir göz yaşı dökmem. Biraz söverim ama o da olsun artık. Biraz önce Jongdae' nin saçlarımı iğrenç bir kırmızıya boyadığı için sövdüğüm gibi. Neden ona izin verdim ki diye pişman oldum ama saçımı bir daha boyarsam kel kalırım.
"Bence çok güzel oldu," dedi Jongdae oturduğum masada karşıma geçerek.
"Ağzımı açtırtma benim," dedim sinirle.
"Vişne gibi işte yani ne diyordu Chanyeol sana?" Parmaklarını şıklatıp hatırlamaya çalıştı. "Heh, karadut."
Bön bön yüzüne baktım ama hiç ses etmedim. Saçlarımı yazın başından beri boyamadığımdan rengi solmuştu. Ama bilseydim bu kadar koyu olacağını boyamazdım.
"Bence çok güzel oldu domatesim," dedi Jongin. Minseok'un bacağına yatmıştı.
Minseok da koltukta oturmuş kıkır kıkır gülüyordu. Nedir bu çektiğim diyerek merdivenlerden yukarı çıktığımda Kyungsoo ve Chanyeol yatağımda oturuyor ve telefona bakarak gülüşüyorlardı.
"Oha çok güzel olmuş," dedi Kyungsoo.
"Ben hiç beğenmedim," dedim ona. Chanyeol inatla telefona bakıyor yüzüme ve saçlarıma bakmıyordu. Evet sanırım o an ilk pişman olduğum zamandı ya da bana bakmadığı her dakika da olabilir bilmiyorum.
"Hadi çıkın giyineceğim ben," dedim hemen ardından. Festival günü gelmişti. Yılın en sevdiğim zamanı buydu. Birçok kasabadan, insanlar gelir büyük bir konser verilirdi. İkinci gün ormanda paintball oynardık. Son gün ise çeşitli aktiviteler yapılır ve gece çöktüğünde gökyüzüne binlerce fener bırakılırdı. Bu Kırmızı kavak'ta ölen insanlar için yapılmaya başlanmış sonradan geleneğe dönüşmüş bir şeydi.
İkisi çıktığında boy aynamın dibine girip saçlarıma baktım. Aşırı kötü gözükmüyordu sadece çok daha koyu bir kırmızı olmuştu. Saçlarımı karıştırdım ve dolabımı açıp ne giyeceğime karar verdim. Saçımla aynı renk olan bordo rengine yakın en sevdiğim gömleğimi giyecektim. Altına da buz mavisi bir kot ve Converse. Klasik Byun Baekhyun konsepti buydu. Kotumun cebinin dolu olduğunu fark ettiğimde aynanın karşısına geçmiştim. Elimi cebime sokarak içindeki şeyi çıkardım. Bu Park Chanyeolün bana verdiği rüya kapanı kolyesiydi. Büyükannem çok güzel limonlu kurabiye yapardı demiştim ona. Büyükbabamdan bahsetmiş ve küçük, küçük beni anlatmıştım. Unut dediysem de unutmayacağını söyleyip kolyesini çıkarıp vermişti. Avucumda duran kolyeye bakakaldım bir süre, o âna gitmiş sanki tekrar yaşamıştım. Yapılan hiçbir şey unutulmuyordu. Unut denilen her kelime daha fazla beynimize kazınıyor ve sürekli hatırlatıyordu. Kolyeyi alıp boynuma taktığımda bunu hiç düşünmeden yapmıştım. Sonuç olarak bana verilen bir hediyeydi ve güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gömleğime karadutların bulaşmış || Chanbaek
Mystery / ThrillerBaekhyun, dolabında kimden geldiğini bilmediği bir kitap bulur. "Bana neden karadut diyorsun?" "Çünkü saçların bana karadutları anımsatıyor. Çünkü gömleğime karadutların bulaşıyor Baekhyun. O lekeleri yıkasan çıkmaz." "Beyaz gömlek," dedim. "Ona m...