bölüm şarkısı;
Pim Stones - The life we could have hadBu şarkıya kalbimi bırakıyorum.
Gece sabırsız bir tohum, keder çağlayanı akar her yerimden. Yüreksiz bir günün utancı içinde, yaprakları düşen bir çınar dibinde, hep onu düşünüyorum. Tenimde dinlenen gözbebeklerini. Kim Junmyeon "Bu dünyaya bir daha gelmiş olsaydım eğer kesinlikle bir müzisyen olurdum," diyor. Bu dünyaya tekrar gelinir mi bilmem ama, eğer bu dünyaya bir daha gelecek olsaydım yine onu severdim. Zamanın donduğu yerde, ölümün unutulduğu yerde, uçtuğum rüyalarda, dans ettiğim şarkılarda yine onu bulurdum.
Belki de geçmiş hayatımda da onu bulmuştum. Bu düşünce aklıma düştükçe uyumamak için zihnimi açık tutmaya çalışıyorum. Gecenin ayazında, üst ranzamda Minseok uyurken ormanımdaki dağlara taşlara sağanak sağanak yağıyorum. Park Chanyeol eski hayatımızda yan komşumuz, benim en yakın arkadaşım. Çok yeni bir zaman değil, çok da eski bir zaman değil. Bana büyük gelen bir tulumun içindeyim, bana gülüyor, alay ediyor ama bu hoşuma gidiyor. Ben de onun kulaklarıyla alay ediyorum. Nehrin serin suları akarken, yaz sıcağında serinlemek için ayaklarımızı sokuyoruz. Sonra onu itiyorum ve o da beni. Akan nehir gibi süzülerek büyüyoruz birlikte. Uzuyoruz, güçleniyoruz ve akıllanıyoruz. Uzanıp umutlarımızı görüyoruz, başımda dünün hatırası, içimde güneş var. Yine bir yaz akşamının tatlı esintisinde başım göğsüne yaslanıyor. Tüm yapraklar üstümüzde hışırdıyor, tüm kirler tenimizi kaplıyor. Öpüşüyoruz aşıklar gibi, bizim uyuşturucumuz aşk oluyor. Birbirimize sarhoş oluyoruz. Akarsuyu andıran bakışlarıyla bakıyor bana, boğuluyorum gözlerinde.
"Baekhyun," demişti Chanyeol hastane yatağında uzanırken. Kafamı göğsüne yaslamıştım, o da tekrardan koyu kızıla boyadığım saçlarımı okşuyordu. "Diğer hayatımızda sence birbirimizi bulur muyduk?"
Yorganın altındaydık, kokusunu buram buram içime çekerken gülümsemiştim yavaşça. "Bence bulurduk. Benden kurtulamazsın Park Chanyeol."
"Bence ben bir savaşçı olurdum, sen de öyle. Ülkemiz için savaşırdık."
"Birbirimizi sever miydik yine?"
"Seni ne olursam olayım ve ne olursa olsun severim Karadut."
Bunları hayal ederken ve bir kaç gün önceki anıyı anımsarken gülümsüyorum, uyku beni ele geçirdiğinde korkularımı geride bırakarak yokuşlarımı rahatlıkla çıkıyorum. Geçmişte mutluyum, şu an da öyle. Geleceği düşünmüyorum. Geleceği düşünmek bana acı veriyor çünkü, en iyisi şimdiyi düşünmek. Şimdinin de o kadar güzel olduğunu söyleyemem. Üstelik takım arkadaşlarım bana acayip sinirli, kızgın, öfkeli ve tripliyken. Pişmanlıklarım dağ olup gitmiş diye boşuna demiyorum ama şimdiyi düşünürsek ne hissedeceğimi de bilmiyorum. İki ay boyunca onlardan sakladığım şeyi, neden sakladığımı da bilmiyorum.
"Tanrı aşkına Baekhyun," dedi birden tanıdığım bir ses. "Burada ne halt ettiğini söyler misin?" Bu önümde durmuş arabanın kapısının arkasında duran Jongdae'ydi. Çatılı kaşlarıyla neden burada olduğumu çözmeye çalışır gibi bakıyordu bana.
"Her şeyi anlatacağım ama ondan önce sakin olun lütfen," dedim arabaya ilerlerken. Tüm üyeler beni takip etmiş ve peşimden gelmişlerdi. Kendimi hırsız polis oyunundaki hırsız gibi hissederken Junmyeon'un arabasının arka koltuğuna oturdum.
Jongdae ön koltuğa oturup arkasını hiç dönmeden konuşmuştu. "Şimdi hiçbir şey sormayacağım Baekhyun ama bu sana sinirli olmadığımı göstermiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gömleğime karadutların bulaşmış || Chanbaek
Misteri / ThrillerBaekhyun, dolabında kimden geldiğini bilmediği bir kitap bulur. "Bana neden karadut diyorsun?" "Çünkü saçların bana karadutları anımsatıyor. Çünkü gömleğime karadutların bulaşıyor Baekhyun. O lekeleri yıkasan çıkmaz." "Beyaz gömlek," dedim. "Ona m...