rüzgar yükseliyor

761 124 45
                                    

bölüm şarkısı;
Eddie Vedder - Society

Kırmızı kavağın bulunduğu bölgede sürekli oluşan hortumlar bölge halkını hep zor durumda bırakmış. Rüzgar bütün yiyecek kaynağını bir hortumla silip süpürüveriyor geriye de hiçbir şey bırakmıyormuş. Zamanla bölge halkı evlerin altına küçük odacıklar yapıp erzak biriktirmeye başlamış. Hortum geleceğini anlayabilen insanlar rüzgar yükseliyor demiş, rüzgar yükseliyor, hayatta kalmaya çalışmalıyız. O gün bugündür bu söz halkın dilinde kalmaya devam etmiş.

Bizim evimizin altında da minik bir odacık bulunuyor, sıcak bir sığınak. Birçok kez hortum gördüm fakat hepsi küçük ve cılız olanlardandı buna rağmen büyükannem hep önce sığınağa beni sokardı. Oz büyücüsündeki Doroty gibi evin içinde kalmamdan ve evin uçup gitmesinden korktuğunu söylerdi. İşin aslı evde kalıp uçmayı çok isterdim.

Kırmızı kavağa yeni gelen bir çok insan bunun bir efsane olduğunu söyler. Söylenilen sözlere inanmaz. Efsaneler, gerçeğin üstüne örtülen toz pembe pamuklu bir çarşaftır. Chang Wan, burada yaşamaya başladığımızdan beri bana birçok efsaneden bahsetmişti. Tek gözlü canavarlardan, ejderhalardan, bedeninin aşağısı at olan insanlardan, göldeki dev yılandan ve sadece gece çıkan yabanilerden. Chang Wan iyi biridir fakat konuşmaya başladı mı vay sizin halinize.

Gecenin bir yarısı odama taş atılmasının ve penceremin kırılmasının ertesi günü her şey aynıydı. Öğlen yapılan bir kahvaltının ardından mayolarımızı giyip göle doğru yola çıktık. Kolum artık acımıyordu zaten küçük bir sıyrıktı Minseok'un desenli yara bandını yapıştırmıştım. Gelen mesajı anlatmadım. Biri benimle gerçekten oynuyordu. Ve beni burda da bulmuştu. Kasabadan biri olabilme ihtimalini düşündüm ve evet olabilirdi, kasabamız her ne kadar toz pembe olsada geceleri pek tekin değildi. Ürküyordum ama belli etmemeye çalışıyordum. Tayfa biraz sövdükten sonra unuttu ve büyükannem de sarhoşun tekidir dedi. Eh ben de çok düşünmemeye çalıştım er ya da geç ortaya çıkardı.

"Byun Baekhyun," dedi Jongdae. "Şu var ya," dedi elindeki su makarnasını göstererek. "Sana girsin."

"Ay çok heyecanlıyım," dedi Jongin. Kollarını iki yana açtı ve kafasını güneşe doğru kaldırdı.

"Şimdi bu suda yılanlar mı var," dedi Junmyeon. "Baekhyun bizi öldürmeye çalışıyorsun kesin sen."

"Jongdae sana ben gireyim," dedim gülerek.

"Güneş kremi sürün," dedi Sehun. "Lan Kyungsoo," diye devam etti. "Gel krem sür."

"Sigarası olan var mı?" dedi Chanyeol. Göl yolunda yürüyorduk. Biraz uzun bir yoldu fakat konuşarak geçirilen hiçbir yol bana uzun gelmiyordu. Chanyeol'ün sigara içmesi garibime gitmedi aksine onun dudaklarındaki sigaranın duruşunu merak ettim. O kıvır kıvır saçların altında bir kötü çocuk olduğuna emindim.

"Yılan filan yok lan," dedim Junmyeona dönerek. "Sizi öldürmek için yılanları seçmezdim."

"İçinde bir katil yatıyor bunun," dedi Minseok. "Killer Hyun."

"Bende var," dedi Kyungsoo. Jongin ona döndü ama hiç konuşmadı. "Sadece metafor."

"Sigara içen de ne bileyim," dedi Jongdae. Güldü.

"Geldik diyin bana nolur," dedi Yixing. "Ayaklarım koptu."

"Krem sürün lan," dedi Sehun tekrar. Elindeki kremi enseme sürdü.

"Geldik aşkım," dedi Jongdae.

Kimse yoktu. Gölde yılanlar da yoktu fakat birçok cesedin gölden çıkması işi hiç iyi yerlere götürmüyordu. İskelenin arkasındaki düzlükte, ağaçların altına havlularımızı serdik. Jongin üstünü çıkarıp koştu ve iskelenin kenarında durdu. Ayağını sokacağı sırada Chanyeol de üstünüdeki yarım kol tişörtü çıkarıp yanına gitti. Bir şeyler konuşacaklarını düşünürken Chanyeol çoktan Jongini suya itmişti bile. Ardından Park Chanyeol vücudundaki kaslalarını gösterirmişçesine balıklama atladı.

Gömleğime karadutların bulaşmış || ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin