kaç dakika kaldı sevmeye

2.3K 198 139
                                    

bölüm şarkısı;
Noah Kahan - A Troubled Mind

Bu bir pazar ertesi sonrası hikayesi, pazartesi değil. Şayet pazartesi olsaydı kara kaplı defterimi örümcek ağları sarar, unutulmaya yüz tutardı. Bu öyle birdenbire gelen bir şey de değil, bu uyuyamadığım her gece kulağıma fısıldayan meleklerin ninnileri, en uzun sessizliğin ardından sıcacık gülümsemeleri, tokuşturulan buz gibi bira bardaklarını, ağlamamak için tutulan boğaz ağrılarını, sigaraları, sigara dumanından yaşaran gözleri, kimsesiz kedileri, zihnimin her köşesine kazımak için keserle sertçe defalarca vurmamdan ibaret.

Bu biriktirilen onca anının, yaşanmamış ya da yaşansa da unutulmuş savruk düşüncelerin, gerçekleşmemiş hayallerin, sevmeyi bilmeyen için sevmeyi bilenlerin öğrettikleri ya da sevmeyi bildiğini zannedip tonlarca yalan söyleyenlerin hikayesi. Bana göre bu konuları hiç açmamalıydım, bilmediğimiz şeyleri biliyormuş gibi gösterip yalan söylememeliydik ya da kapılarını hiç açmadan dükkanı kapatmalıydık. 

Fakültedeki hocamız koca bıyıklı, gömleğinin bir düğmesini bile unutmadan eksiksiz bağlayan ömür yiyici, kocaman amfinin önündeki kara tahtaya SEVMEK yazdığında aklımızda soru işaretleri bıraktığını düşünerek sınıftan çıkmıştı, uzunca o eğri büğrü, büyük puntoya baktım. Sevmek, birini, bir şeyi sevmek, kısılan gözleri, kocaman gamzeleri, düşmanını, düşmanının sevdiklerini, ayakkabı bağcıklarını, bardak kulplarındaki kahve izlerini, yıpranmış fotoğrafları, topraktaki yumuşacık solucanları, lahanaları sevmek. Evrendeki her şeyi sevmek. Yeterli miktarda, doğru şekilde ve doğru zamanda.

Mesela salatalıkları sevmek, tüylü, tüysüz, açık yeşil, koyu yeşil, iri, ufak, düzgün ve yamuk tüm salatalıkları sevmek. Sorun şu ki ben salatalıklardan nefret ederim. Sorun şu ki Park Chanyeol salatalıkları seviyor. Neden sorun çünkü salatalık teorisi diye bir şey var. Jongdae bana çok dizi izlediğimi söylüyor fakat konu bu değil. Ben nefret ediyorum, o seviyor. Zıt kutuplar birbirini çeker diye boş boş konuşup kafanızı şişirmeyeceğim, hayır.

"Herkesin bir meleği vardır, bizi gözetip koruyan bir melek. Hangi forma gireceklerini asla bilemeyiz, bir gün ihtiyar bir adam olurlar başka bir gün küçük bir kız. Sakın görüntüleri sizi yanıltmasın, bir ejderha kadar kızgın olabilirler ancak bizim savaşımıza katılmak için gelmezler sadece kalbimize fısıldarlar, bize yapabileceklerimizi hatırlatırlar. Yarattığımız dünyada gücü elinde tutanın biz olduğumuzu hatırlatırlar."

"Yav he he," dedi Jongdae. Sarı saçlarını bir türlü kesmiyor, at kuyruğu yapana kadar kesmeyeceğini söylüyordu. "Oğlum, yirmi dört bin kez izledik bu filmi, yirmi üç bin kez ezbere söylüyorsun bu kısmı."

"Neden yirmi üç bin kez?"

"İlkinde ezberinde değildi de ondan salakçım."
Beni azarlamaya bayılır kendisi. Kova burcu, balık yükselenli, patavatsız ama bir o kadar da sulu göz Kim Jongdae. Ağzına geleni söylemekten asla çekinmez, utanmaz. Ama ağlayınca içine çekilip hiç konuşmaz. Hufflepuff yüreği var onda bana göre ama kendisi ben Slytherin'im diye ısrar ediyor, karanlık sanatlar ve çatal ağız öğrenip onu üzen herkesi lanetleyecekmiş.

"Bir meleğimiz olduğunu inkar edebiliriz, gerçek olmadıklarını kendimize inandırabiliriz ancak onlar yine de karşımıza çıkar. Beklenmedik garip yerlerde ve garip anlarda hayal edemeyeceğimiz herhangi bir karakter kılığında bizimle konuşabilirler, zorunda kalırlarsa şeytanların arasından seslenir bize cesaret verirler, savaşmak için bizi zorlarlar."

"Bravo şekerim, eksiksiz söyledin şimdi bırak şu filmi ve öt bakalım Chanyeol'le aranızda neler oluyor?"

Fransız dili ve edebiyatı 2. sınıfta okuyor Kim Jongdae. Aynı mahallede, karşılıklı evlerde oturuyorduk. Annemle babam ayrıldığında büyükanneme gitmek zorunda kaldık fakat Jongdae'den asla kopmadım. Yapışık ve çekik aptal ikizler gibiydik. Fransızcayı Ratatuy izlerken duyup, aşık olmuştu. Hani şu konuşup, mükemmel yemekler yapan, hoplayıp zıplayan minik fare. Bu yüzden ona Remy dediğimde gözleri ışıldıyor. Bana Emile demesinden de rahatsız olmuyorum çünkü tam Emile gibiyim. Önüme gelen her şeyi yiyebilirim, denizden babam çıksa onu da yerim esprisi yapmacağım ama onu da yerim. Bir tek salatalık yemem. Salatalıklar konusundaki travmalarımı sonraya saklıyorum.

Gömleğime karadutların bulaşmış || ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin