bölüm şarkısı;
Lucy Rose - Shiverİnsan korkuyorken aklına binbir türlü soru geliyor. Bu tıpkı ölüm anında gözlerimizin önünden geçen film şeridi gibi, bizi mutlu ediyor, rahatlatıyor ama aynı zamanda korkutuyor. İşte o anlarda aklıma şu sorular geldi, bu kitabın asıl kahramı kim, perdeler kimin için açılıyor, yürürken adımlarımızı belirleyen kim aslında, kim asla ölmeyeceğiz diye haykıran ya da yaşamak için çırpınan, bizi kim delirtiyor, gerçekte kim, tüm bu şeyleri yapan kişi? Kim sevmeyi öğreten ve yanılan aynı anda, başardığımızda bizi bunun için ödüllendiren ve onurlandıran kim aslında, bizi kim bağlıyor, özgürlüğümüzün anahtarını taşıyan kim?
Sensin. Sensin Baekhyun. Artık savaş dedim içimden. Gereken tüm silahlara sahipsin. Fakat ellerin bağlıyken nasıl savaşacaksın, bir anahtara sahipsin ama gerekli olan kilit yoksa ne yapabilirsin.
Karanlıktaydım. Gözlerimi açamıyordum, ellerim aşırı derecede sıkılmış, tahta bir sandalyeye bağlıydı, sandalyenin gıcırdama seslerini duyabiliyordum, ayaklarım da hareket etmiyordu. Öleceğimi düşünüyordum, biri beni kurtarmaya gelmeyecekti.
"Kimse yok mu," diye sessizce konuştum. İplerden kurtulmaya çalışırken nefes nefese kalmıştım.
"Kimsin sen, neden yapıyorsun bunu bana?" Ayakkabımla yere vurduğumda tahta sesi çıkıyordu, ahşap döşemeli bir yerdeydim. Yavaş yavaş bir ses yükseliyordu, ahşabı ayakkabılarıyla bir güzel döven biri merdivenden yukarıya çıkıyordu. Nefesimi tuttum. Korkuyordum, yapma Baekhyun sen Gryffindorlusun bu kadar korkak olma desem de ahşaba dokunan ayakkabının takır tukur sesi yaklaştıkça ölüme yaklaşıyormuşum gibi hissediyordum.
"Bağırma," dedi gelen kişi. Ses değiştirme cihazı kullanıyordu. Onu tanımamı istemiyordu. Bu daha da korkmama neden olmuştu. Bağırmak istiyordum, öyle bir çığlık atayım ki bütün yer sallansın filan istiyordum. Özel güçlerim neden yok diye kendime kızsam da bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Şimdi tam nerede olduğunu kestiremediğim bu adamın beni bağlamış olması da değişmeyecekti.
"Kimsin sen," dedim yutkunarak. "Ne istiyorsun benden?"
"Gözlerini açmanı," dedi ve cızırtılı bir ses yükseldi. "O kadar körsün ki, Baekhyun burnunun dibindeki şeyi bile görmüyorsun." Derin bir nefes verdi.
"Neyi görmüyorum, ne diyorsun?" Bağlı olan iplerden kurtulmak için tekrar bir çaba içine girmiştim.
"Tavşan ile tazı hikayesini biliyor musun?"
"Hayır," dedim hiç beklemeden. "Konuyla ne ilgisi var?"
"Tavşan kaçar, tazı arkasından koşar fakat yakalayamaz." Tekrar tüylerimi diken diken yapan o cızırtı sesi yükselmişti. "Evine geri dönen tazıyı görenler sorar halini, o da güler. Ben akşam yemeği için koşuyordum o ise kendi canını kurtarmak için der."
"Sence sen bu hikayede hangisisin Baekhyun?" Tam arkamda olduğunu anlamıştım her an beni ayağıyla itebilir yüz üstü çakılabilirdim. "Tavşan mıyım?" diye yanıtladım onu, karanlığa bakarak.
Güldü. Orospu çocuğu. "Evet," dedi ardından. "Öylesin." Tekrar yürümeye başladı. Ayakkabısı ahşap döşemeyi ezdikçe gıcırdıyan yer aslında çığlık atıyordu.
"Benden ne istiyorsun," dedim tekrar. "Bırak beni gideyim."
"Beni tanıyorsun Baekhyun," dedi gülecekmiş gibi. "Sadece beni bulmanı istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gömleğime karadutların bulaşmış || Chanbaek
غموض / إثارةBaekhyun, dolabında kimden geldiğini bilmediği bir kitap bulur. "Bana neden karadut diyorsun?" "Çünkü saçların bana karadutları anımsatıyor. Çünkü gömleğime karadutların bulaşıyor Baekhyun. O lekeleri yıkasan çıkmaz." "Beyaz gömlek," dedim. "Ona m...