-2.Bölüm- Kampüs Kızı

192 12 0
                                    

-yazar notu-

-Merhaba arkadaşlar,Ryome,E- gibi karakterleri ana karakterimiz görmediği için onların fotoğraflarına yer vermedim. İyi okumalar.

***

Uluslararası ilişkiler okuyorsanız,birçok farklı milletten insanla iş hayatına atılmadan tanışmış olabiliyorsunuz. Tokyo'da eğitim görmeme rağmen bulunduğum kampüste -ben de dahil olmak üzere- japon asıllı olmayan birçok öğrenci bulunuyor. Melodi Yatome'ye bakacak olursak... Kulağa karmaşık gelebiliyor tabii.
Annemin bir Japonla olan 2.evliliğini saymazsak,İngiliz kökenli bir ailenin kızıyım. Annem özel bir firmanın dış ticaretinden sorumlu müdür. Bunun ona getirisi elbette sürekli olarak seyahat edip farklı milletlerden heriflerin altında inlemek oluyor. Babam ise İngiltere'deki bir özel lisede edebiyat öğretmeni. Annemin başka biriyle evlenmek istediğini öğrenince bile anlayışla karşılayabilecek olgunlukta bir öğretmen.

Korku filmlerinin sonunda öldüğü zannedilen kötü karakterin yaptığı gibi birden uyandım. Tavana gözümü kırpmadan bakıyor oluşum,sanki oraya bakmadan kim olduğumu hatırlayamacakmışım izlenimi veriyordu. Telefon alarmı çalıncaya dek beklemeye devam ettim. Alarmı kapatmamla birlikte benim için gün başlıyordu.
Aynaya baktığımda,korku filmi temalı benzetmemin kesinlikle doğru olduğuna karar verdim. Chucky,Elm Sokağı Kabusu,Ölü gelin. Herbiri için uygun görünüyordum. Genelde fazla makyajdan uzak,sade giyinmekten hoşlanırım. Ancak kampüsteki kızların her biri spot ışıklarının altında,podyuma çıkmayı bekleyen mankenlerden farksız. O kadar güzeller ki,makyaja önem vermeye başlar hale geldim.Özellikle benim takıldığım gruptan Alice Eve.
Okulun popüler gruplarından bir tanesiydi benimkisi ve Alice de bu grubun popüleritesini artıran kişi elbette. Solgun yüzü ve donuk bakışları onun eksi yönleri olması gerekirken aksine,onda daha da çekici olmasını sağlayan etmenlerden. Aynaya baktım. Alice'inkiler gibi donuk bakışlar attım. Kesinlikle bir Alice Eve değildim,tanrım Ölü Gelin'e benziyorum kesinlikle. Aynada biraz daha çalıştıktan sonra yansımama dil çıkarıp odama,okul için hazırlanmak üzere yöneldim

***
"Hey Yatome-san,bekle!"

Yatome soyadından haz etmesem bile,arkamı döndüm. Bana doğru koşan kişiyi şöyle bir inceledim. Bir Japondu. Beyaz bir ten,siyah saçlar,çekik gözler. Klişe üçlemeydi işte. Tanıyor muydum? Hafızamı yokladım ancak sonuç fiyaskoydu. Konuştuğum tüm Japonlar birbirini andırıyordu ve hepsine karşı bir önyargıya sahiptim. Annemin biricik kocasından olsa gerek. Ben bunları düşünürken Japonun hızlı nefes alıp verme sesiyle kendime geldim. Sakin bir ses tonuyla yanıt verdim.

"Daha önceden tanıştığımızı bilmiyordum."

Sözlerim ağzımdan sert bir biçimde çıkmıştı. Ne yapıyorsun Melodi?! İnsanlara karşı güler yüzlü,sevimli ve sıcakkanlı olmalısın. Bilinmesi gereken Melodi tam anlamıyla böyle. Karşımdaki Japon'a baktım,hayal kırıklığıyla karışık bir üzüntülü ifadesi vardı.

"..."
"Tanışıyor muyduk yoksa?"

Japon'un yüz ifadesi değişti,hiçbir şey anlayamıyordum. Gözlerini mi kısıyordu yoksa normal hali mi,çıkaramıyordum doğrusu. Omuzundaki çantadan bir dosya çıkardı ve bana uzattı.

"İyi günler."

Neydi şimdi bu? Japon tribi mi yiyordum bir de şimdi. İnsanları anlamak zor oluyor.

"H-hey! Bekle,nedir bu?!"

Arkasından bağırmam üzerine arkasını döndü. Dudaklarından birkaç sözcük döküldü ancak ne olduğunu duyamayacağım kadar sessiz bir şekilde. Ardından arkasını dönerek uzaklaştı. Acaba anadilinde bir küfür müydü? Herneyse,dosyanın üzerindeki yazıya baktım.

"Özel Zanteikaku Üniversitesi Proje Çalışması"

Proje,proje,proje... HAS-siktir proje!

"Selam Melodi,iyi misin?"

O kadar dalmıştım ki,bizimkilerin geldiğini dahi fark etmemiştim. Mikasa'nın seslenişine tepki vermemem üzerine Teresa beni sarsmaya başladı.

"Heeey Me-lo-diii"

Teresa zarif ve narin gözükse bile eli oldukça ağır bir kızdır. Ve bunu beni sarsarken bir kez daha hatırlamam hoş olmadı. Geri çekilmeye çabalamama rağmen kendini kaptıran Teresa'dan yalnızca Gray'in yardımı beni kurtarabildi.

"Kızı daha da şoka sokmak için güzel bir yöntemdi Teresa." Mikasanın esprileri bile ciddiyet dolu gözüküyordu.

"Artık ne olduğunu anlatacak mısın? Yoksa sevgilimi bir kez daha üzerine salmam hoşuna gider mi?" Gray'in esrisiyle birlikte Teresa'dan gelen dirsek bir oldu.

"Elinin ağır olduğunu biri söylemiş miydi hayatım?"

Teresa onu duymazdan gelerek,bana yöneldi.

"Ne diyorsun?"
"Şey,sanırım Gray'le hemfikirim."

Dördümüzün gülüşmelerini Alice'in gelmesi susturdu. Benim gibi sade makyajı olmasına karşı,bu kadar güzel görünebilmesi tüm kızları çıldırtırken öte yandan hayran bırakıyordu. Çillerini kapatmaya çalışmaktan ziyade,sivilcesiz yüzüne kusur olarak onları katarak sert bir görüntü ortaya çıkarıyordu.

"Gelirken Ayato-sensei'yi gördüm. Dışarıda sigara içiyordu."

Mikasa çantasına el attı ve sigara paketinden bir dal alıp cebine attı.

"Birilerinin ona eşlik etmesi hoş olur gibi görünüyor."
Ardından çantasını da alarak uzaklaştı.

"Takano-sensei'nin sigara içmesi demek,kötü bir ders bizi bekliyor demektir." Gray sırıtarak ağzına naneli bir sakız attı.

Takano-sensei. Proje. Kabus. Kesinlikle kabus. Bugün tanıyamadığım Japon O'ndan başkası değildi. Tanrım,şu an kesinlikle Ölü Gelin olmayı dilerdim.
Öğretmenlerle pek muhabbetim yoktur. Ve genellikle derslerindeyken telefondan chat odalarında takılmayı tercih ettiğim için,yüzlerini bile pek hatırlamam. Özellikle dün geceki E- vakası kafamı karıştırmaya yetti de arttı.
Gün boyu çevrimiçi olmasını bekledim ancak Bay E- çevrimiçi olmadı. Cevap olarak ne yazacağıma hala karar verememiş olmam da ayrı bir ironi doğrusu. Ayrıca ne yazabilirdim ki? İsteseydim hemen cevap verebilirdim ancak en uygun zamanın onun da çevrimiçi olduğu bir an olduğuna karar verdim. Bu biraz da kendim için zaman kazanmaya yönelik bir hareketti.

Sahi,ben ne istiyordum ki?

Kore wa aide wanai,desu ka?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin