2 8 / 1 1 / 2 0

59 8 63
                                    

sevgili günlük,

parçaları toparlayamıyorum. yok yani, olmuyor.
bu hafta içerisinde sadece iki gün kusmadım. yedide iki.
günde 2-3 kez kustuğumu hesaba katarsak, vücudumdaki potasyum ne alemde acaba? kendisinden iz bulabileceğimizi pek sanmıyorum.

elimde tuttuğum eski ilaçlarıma dair hiçbir şey kalmadı artık. midem bulanana kadar sigara içiyorum sadece. iki aydır regl olmadım. geceleri uyuyamıyorum. gerek yaptığım iş başvurularından beklediğim geri dönüşler, gerek vize haftam ve yazmam gereken notlar, izlemem gereken ders kayıtları, sunumlar, ödevler... hepsi o kadar fazla geliyor ki gözüme hiçbir şey yapamıyorum bu yüzden. sanki koca bir çığın altında kalmış gibiyim. bazen durup kendime diyorum, 'ne drama yaptın be' diye, ama beynim böyle işlerken tersini düşünmek zor oluyor. neyse dur, uykumdan bahsediyordum. bu duruma çözüm olarak melatonin hapı ve minoset içmeye başladım sorgusuz sualsiz. en azından geceleri yüz beş kere uyanmıyorum, bu da bir şeydir.

geçen haftalarda kolumun çok az bir kısmında mantar çıkmıştı, stresten. tek kolumda ve sadece bir taneydi (halka şeklinde oluyor ve kenarları kızarıyor) ben de ilaç sürmüştüm doğal olarak, hemen geçmişti. bugün youtube'da alivia d'andrea'nın glow up serisinin son videosunu izledim. ara ara girip izliyordum rastgele. her neyse, kameranın karşısında ağladığı bir sahne vardı. o anı o kadar çok hissettim ki zor tuttum kendimi. aynada kendini gördüğündeki yaşadığı özgüvensizlik ve kendine katlanamama durumu... günümüzde birçok insanın bunu farkında olmadan rutinler şeklinde yaşıyor olması bile toplumun ne kadar toksikleştiğinin bir kanıtı.
videoyu izlerken kollarım bir anda yanmaya ve acımaya başladı, sweatimi sıyırdığımda birrr sürü mantarla karşılaştım. yani tamam, bir haftadır beynim kırmızı alarmda çalışıyor ama iki dakika da bu kadar hızlı bir şekilde reaksiyon göstermek??? apayrı bir seviyeye ulaştım sanırım.
tabii bu durum daha da sinirlerimi bozdu. keşke kendimi odama attığımda ağlayabilseydim.
n'apalım, ilacımızı sürdük uykumuzun gelmesini bekliyoruz.

sanırım yarın anneme bu durumu söyleyeceğim. nasıl yapacağıma dair en ufak bir fikrim yok ama kendimi 'sen 20 yaşındasın, kendine gel' diye cesaretlendireceğim diye düşünüyorum.
insanın ailesine karşı kendisini yük gibi ve sürekli sorun çıkartan biri gibi görmesi de hiç yardımcı olmuyor bu duruma. ama çoğu şeyde olmadığı gibi bunda da tek suçlu biz değiliz. ister duygusal, ister aile, ister arkadaşlık ilişkisi olsun; her türlüsü karşılıklıdır ve ortaya çıkan her türlü eylem, eylemsizlik de dahil, bu ilişkinin bir ürünür. sadece senin veya karşındakinin değil.
unutma.

not: eğer yarın sana yazmak için gelmiyorsam bil ki anneme söyleyememişimdir. ama beni harekete geçirme konusunda çok başarılı bir söz var, kaçınılmazı ertlemenin anlamı yok, diye.

sevgili günlük,Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin